Andrea de carlo, en tanınmış İtalyan romancılarından biridir. Özellikle gençler tarafından sevilir.
Esir kuşlar, 1982 yılında basılmış bir romandır. Konusu kafesler ve kaçışlardır. 80’li yıllar İtalyan toplumunu iyi yönde değiştirmek isteyenler için kabus dolu yıllar oldu. Herhangi bir şey değiştirmek imkansız görünüyordu. Bu yıllar tüketim çağının en kaba şekillerinin yaygınlık kazandığı zamanlardı. Yozlaşma ve çıkarcılık giderek daha yüzsüz bir hal alıyordu.
Dolayısıyla dönemin İtalyan film ve romanlarının pek çoğunda karakterlerin bir kaçış içinde olduğu görülür. İtalya’dan, gündelik hayatlarından, kendilerinden kaçmaktadırlar. Ya da bazen kendi şehirlerinden.
Ayrıca De Carlo tecrübeli bir fotoğrafçıdır. Ve üslubu sinematografik değil, açıkça fotoğrafiktir.
Arka kapaktan :
Kaçış : hayatı bir kafeste yaşar gibi sürdüren insanların, giderek anlamsızlaşan dünyaya gösterdikleri tepkilerden biri..
Andrea de carlo’nun “Esir Kuşlar” ı gündelik hayatlarından, yaşadıkları çevreden, hatta kendilerinden kaçıyorlar.
Altı çizilenler :
* Bir durumun dengesinin tehlikeli bir biçimde bozulduğunu gördüğümde ağırlığımı bir taraftan ötekine kaydırıp dengeyi tekrar sağlamaya çalışmam. Tam tersine çabucak atlayıp kurtulmak bana daha doğru gelir.
* Bir ara Malaidina, “Biliyor musun bu evler gerçek birer enerji kafesi. Çünkü üstten, alttan her tarafı kapalı ve yaydığın enerjinin çıkış yolu yok, bu yüzden sana geri dönüyor. Sonunda ya hastalanıyorsun ya da deliriyorsun veya kimseyle bağ kuramayacak kadar gergin ve sinirli oluyorsun.” diyor.
* Gözlerimiz birbirine kilitleniyor ve manyetik alanlarımız bir anda birleşiyor ve düşünceler ve hareketler ve eller ve parmaklar hiç karşı koymaksızın emilmeye bırakıyorlar kendilerini, birbirleri içinde çözünüyorlar.
.. “ve şimdi Liberya’ya mı gönderiliyorsun? diyor.
* “seni bir kez bulduktan sonra hiçbir yere gönderilmeme imkan yok. İstediğimiz yere beraber gidebiliriz. Eğer istersen Fransız Polinezyası’ndaki bir adaya gideriz.” diyorum.
“saçmalama” diyor. “adada nasıl yaşarsın? Artık her ay ağabeyine bir çek göndertirsin.”
“bir yolunu buluruz.” Diyorum. “ ama şimdi bunu düşünmek gülünç olur. Bir olayı içinde olmadan, bütün yönleriyle incelemeden ve bütün zorluklarını farklı ışıklar altında gözlemeden düşünmek gülünçtür.”
* “belki birbirimize sen diye hitap etmeliyiz. Ne zaman biri bana siz dese o kişi sanki başkasıyla konuşuyormuş gibi geliyor, arkama dönüp o kişiyi arıyorum.”
---------------------------------------
Benden :
Kitabın kapağında kafeste bir kuş resmi var. Bana acı veren görüntülerden biridir. kafesteki kuş resmi. Özgürlüğün simgesi kuşlar. Yeryüzünü bir uçtan bir uca özgürce dolaşan güzel canlılar.
Ben, hayvanat bahçeleri ismi verilen yerlerde çok sıkılırım. Hayvanların doğal yaşam alanlarından koparılıp kafeslere kapatıldığı ve insanların seyredip eğlenebildikleri bu yerler bana çok vahşi ve çirkin gelir. Birkaç yıl önce çocuklarımın ısrarıyla gittiğimiz hayvanat bahçesinde çocuklarım ve diğer insanlar eğlenirken, şen kahkahalar atarken ben hiç eğlenemiyordum. Hayvanların gözlerindeki acıyı çaresizliği görüyordum. Bunu insanlar göremiyorlar mı diye düşünüyordum kendi kendime. Bende mi tuhaflık var insanlar mı tuhaf bilmiyorum…
Kitabı ilk elime aldığımda biraz isteksiz almıştım. Kitabı okurken nerdeyse yarıya kadar olan kısımlarında pek etkilendiğimi söyleyemem. Kitap, düşkızı’nın (http://duskizi.blogspot.com/) deyimiyle elimde süründü benimde. Sonraları okudukça sardı. Asıl, kitabın sonlarına doğru ve bitince hoşuma gittiğini fark ettim.
Sonra düşündümde acaba şundan olabilir mi diye; Baş kısımlarında kafesler var sonlarda aşk ve özgürlük .. belki ondandır. J
Kitabı okurken, önsözde belirtildiği gibi günlük yaşamı ard arda çekilen fotoğraflardan izliyormuş gibi geliyor.
Romanın başkahramanı Fiodor, aynı zamanda romanın anlatıcısı.
21 yaşlarında bir genç Fiodor Barna. İlgi alanı müzik ve kuşlar. Gitar çalıyor. Geçimini müzikten karşılıyor.
Romanı okudukça fiodor’u sevdim. Özgürlük tutkusuna, serseriliğine imrendim.
Babasının ısrarıyla ağabeyi Leo’nun başında olduğu şirketin Milano bürosunda çalışmaya başlıyor. Müzikten kazandığının 20 misli maaş, güzel konforlu lüks bir ev. Kendisine adeta altın tepside sunulan güzel bir iş. Patronun kardeşi olduğu için herkes kendisine saygı gösteriyor. Ama O yine isteksiz ve keyifsiz. Mutlu değil, böyle bir yaşamı sevmiyor.
Aşık olduğu bir kız var, Malaidina. bıkmadan usanmadan onu arıyor ona kavuşmak istiyor. Onunla yaşamak istiyor. Deli gibi arıyor ve buluyor onu. Nasıl geçinecek nasıl yaşayacak hiç düşünmüyor. Aşkını alıp özgürlüğe uçuyor. hiç tereddüt etmeden hiç bilmediği bir ülkeye Avustralyaya göç ediyorlar beş parasız. Bu konforlu rahat yaşamı bırakıp kaçıyor aşka ve özgürlüğe..
Bir de Paola ve Sue var. Monoton tatsız bir evlilik yaşamı sürdürüyorlar. Her ikisi de bir kafese dönüşmüş olan sıkıcı evlilik yaşamlarından mutsuz. Paola da kendi kafesinden kaçıp Elvio ile birlikte Avustralya ya göç ediyorlar.
Cesaret, özgürlük tutkusu ve aşk.
Okudukça pek çoğumuzun kafeslerde yaşayan kuşlar gibi olduğumuz duygusuna kapılıyor insan.
Umarım bir gün biz de “Dayatılanla yaşayan” değil “gönlünce yaşayan” özgür insanlar oluruz...
Sevgili “dayatılanla yaşayan” (http://dayatmalardakaybolus.blogspot.com)
bunu mu kastediyor acaba bu ismi verirken?
Mutsuz olduğu bir yaşamı sonlandırıp mutlu ve özgür olacağı yeni bir yaşam yaratmak müthiş bir cesaret ve hayranlık verici. Bu tür yaşam öykülerini okuduğumda içimi sevinç kaplar her nedense.
İbrahim Betil…
Bankacılığın üst yönetim kadrosunda çalışırken ayrılıp eğitim gönüllüleri vakfı (TEGV), toplum gönüllüleri vakfı (TOG) gibi sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak çalışmaya başlaması müthiş bir şey. Kendine yeni bir yaşam yaratmak budur işte..
Maral Ceranoğlu- Uğur Yavaş..
Bir barda tanışıp aşık oluyorlar..bütün işlerini bırakıyorlar. birikimlerini satıp bir tekne satın alıyorlar. Ve okyanusları aşmaya hazırlanıyorlar.. seyir sırasında tutacakları notları, videoları bizlerle paylaşacaklar..http://www.cahilcesareti.org/ müthiş bişey. Bravo onlara..
Mete Yarar..
binbaşı rütbesindeyken ordudan istifa eder.
Neden istifa ettiniz sorusuna şu cevabı veriyor :
“hayatımı yaşamak istedim. Önüme bir kağıt aldım. Ve yapmak istediğim 100 şeyi sıraladım; baktım askerlik yaparken bunları gerçekleştiremeyeceğim. Denizi çok seviyorum. Deniz görmediğim zaman hayattan kopuyorum. İlk yapmak istediğim şey bir yelkenli almaktı.
Fikirlerimi seslendirme özgürlüğüne sahip olabilmek. Extrem sporlar yapmak. Dans (Tango) etmek.v.s..”
Bu insanlar bizlere yeni bir yaşam yaratmanın mümkün olduğunun örnekleri..