“daha fazlasını yapıyorum, anlamaya çalışıyorum.” /Sf:67 Gökyüzü dergisi-1987
Sonuçta bir gün bütün bu savaşların, çatışmaların biteceğini düşünüyorum. Herkesin birbirine dil, din, ulus, ırk, cinsiyet farkı gözetmeksizin kucak açacağı günlerin geleceğine inanıyorum. İnsanlık için başka bir yol yok çünkü./ sf:84 - Hürriyet-1994
Yaşam hakkında edindiğimiz çoğu ilkbilgileri sonradan değiştirmeyi unuturuz. Yeniden gündemimize köklü bir biçimde gelmediği sürece de onlar hakkındaki ilkbilgilerimiz geçerliliğini korur. Bu yüzden ilkyaşlarımızda başkalarından edindiğimiz önyargılar, basmakalıp düşünceler, hazır formüller uzun süre yaşantımızda bizi yönlendirir. Ve biz yeni sorular üretip, bakış açımızı zorlamadıkça onlarla birlikte kardeş kardeş yaşar gideriz. Gün gelir belki çocukları, leyleklerin getirmediğini öğreniriz ama, birçok başka konu ve alandaki “çocukları” leyleklerin getirmiş olduğunu düşündüğümüzün farkına bile varmayız./ sf:134-135 - Gösteri dergisi-1982
Roman, yoksul hayatımıza bir şaşaa kazandırıyor kendi gözümüzde. Bize tamamlanmışlığın zaferini tattırıyor, sahte zaferini.
Hikaye ise, katı gerçekliğiyle hayatımıza daha çok benziyor: parçalanmış, kırık dökük, sonunun ne olacağını bilemediğimiz, belirsiz, ucu açık.. yarını olmayan….
Galiba asıl bundan korkuyoruz. Hayatımızdan../sf:156 Adam Öykü dergisi-1998
Taşınmak :
Sürekli oturmak üzere bir yerden başka bir yere giderek yerleşmek.. yalnızca bu kadar mı? İnsan yalnızca dış dünyada bir yerden bir yere gitmiyor, aynı zamanda kendi içinde de bir yerden bir yere gidiyor. Taşınmak, bir tür dönemeç, insan hayatında bir sayfanın kapanıp bir başka sayfanın açılması..
Geçmişi güzel taşımak gerek, geçmişin anılarından şimdiyi yaşamayı engelleyecek birer pranga yaratmamak gerek. Yeni evin kendi anılarına gereksinimi var, kendi takvimine, kendi tarihine, kendi “aura” sına; ancak böyle kendine ait bir hayatı olabilir..
Üstelik bu kendi evim. Hayatta ilk kez ev sahibi oldum. Kimsenin sırtından kazanılmamış para! Hiç kimseye yalan söylemeden, kimseyi sömürmeden…
Harcında sevgim, emeğim, alınterim var. Üstelik bunları, toplumun büyük kesiminin ilgilenmediği, çoğunun dışladığı şiir, öykü, oyun ve yazı yazarak başardım.
Sf :190-191 Öküz dergisi -1996
Birikim :
Düşünce dünyamızı aydınlatmada , yönlendirmede dergilerin büyük payı ve önemi vardı. Dergiler başlı başına bir coşku ve esin kaynağıydı. Neredeyse bir okul işlevi görürlerdi. /sf:212 Birikim-1997
Mahmud ile Yezida
Mahmud ile Yezida benim ilk oyunum, ilk kitabım, bu anlamda en çıplak kalbimle yazdığım ilk çocuğum. Bundan sonra ne yazarsam yazayım, o andaki masumiyeti bir daha hiç yakalayamayacakmışım gibi geliyor bana. İlk aşkın, ilk sevişmenin tekrarlanma olanağı olmayan masumiyetine benzer bir şey var bu oyunda. Sf:221 ADT-1993
Lı Rojhılate Dile Min (Kalbimin Doğusunda)
Türkiyede bir ilk galiba bu. Türkçe yazan bir şairin, şiirlerinden yapılan bir “seçmenin”, o topraklarda konuşulan başka bir dile (Kürtçe) çevrilerek yayınlanması. Aynı zamanda bir başka dilde yayınlanmış ilk kitabım oluyor. Başka bir dilde yayımlanmış ilk kitabımın Kürtçe olması, sızılı bir gurur, yaralı bir sevinç veriyor bana.
Başka bir dil derken, ailemin bir kanadı Kürt olduğu için kendime yabancılaşıyorum elbet. Ama bu yabancılaşmadan sizin de payınızı almanız gerek; çünkü sonuçta uzak bir ülkenin değil, içinde yaşadığımız bu çok kültürlü coğrafya parçasında yanı başınızdekinin dilinden söz ediyorum. Yasaklanan dilinden. Hem size, hem kendilerine kapatılan dilinden.
.. Türkçeyi vatan bellemiş bir şair ve yazar olarak, bunca yıllık yasaklı bir dilde ses soluk bulmak gönendiriyor beni.
Çevrilmek yerine, elbet kendim isterdim, Kürtçede de Arapçada da yazıp okuyabilmeyi. Bu coğrafya da, ben de, Osmanlının bütün tarihi de bunu hak ediyordu. /sf:236 yeni yüzyıl-1996
İnsanların birbiri gibi olmasının erdem sayılageldiği bir toplumda elbette değişikliğe, başkalığa, farklılığa tahammül duygusu gelişmez. Bu yüzdendir ki, demokrat karakter yapısına sahip insan yetiştirmekte bunca güçlük çekiyoruz. Geriye kalıyor çifte standardın, çifte ahlakın egemen olduğu bir toplumda en geçerli yol olan ikiyüzlülük./sf:256 Cumhuriyet-1985
Babaseksüel toplum
Babaya bu kadar meraklı olmak, aynı zamanda hep çocuk kalmış ve bir türlü büluğ çağını aşamamış bir toplum olduğumuzun da göstergesidir. Sürekli yeniyetmeliğin sivilceli sorunlarıyla boğuşmak durumunda kalan, hep kandırılmaya, avutulmaya korunmaya yada öksüz bırakılmaya açık, kendi çözemediği bütün sorunlar ve sorumlar için baba arayan bir toplumun, yalnızca memleket içinde değil, yeni dünya düzeni içinde de kendine baba araması kaçınılmazdır. Sf:307 - Öküz dergisi-1996