24 Şubat 2013 Pazar

Mutlu Olmak İsteyen Adam-Laurent Gounelle


Kitap için google da görsel ararken deep' in yazısı ile karşılaştım. Ne tesadüf. :) Kitaptaki şifacı bana Deep' i hatırlatıyordu. Deep'in pek çok yazısı şifa verir özellikte. kitabı o  kadar sade güzel ve hoş anlatmış ki.. işte o yazısı :
http://sadevederin.blogspot.com/2013/01/mutlu-olmak-isteyen-adam.html

bir batı ülkesinde öğretmenlik mesleğini sürdüren bir adam, julian, Bali de tatilini yaparken tesadüfen kulağına çalınan bir şifacıyı  görme isteği duyuyor. Samtyang usta adlı şifacıya gidiyor. Bu şifacı ile yaptığı sohbetler sayesinde pek çok şeyin farkına varıyor.
Kafamıza bir şekilde yerleşmiş olan inançlar, davranışlarımızı seçimlerimizi belirliyor. Pek çok insan bu inançların esiri olarak adeta kafeslerde mutsuz yaşamlar sürüyor. Şifacı, bunun farkına varmamızı sağlıyor.
İnsanı esir eden, mutsuz eden bu inançlardan kurtulabilirsek daha özgür daha mutlu  bir yaşam yaratabiliriz.
Altı çizilenler:
Bizler ne düşünüyorsak oyuz.
Dünyamızı düşüncelerimizle inşa ederiz. /Buda

İnsanlar inandıkları her şeye çok bağlıdırlar. Hakikati aramazlar, yalnızca belli bir tür dengeyi korumak isterler.ve inançları temelinde aşağı yukarı bağdaşık bir dünya inşa etmeyi başarırlar.
İnanılan şey gerçekliğimiz haline gelir./sf:55
“Başarılı bir hayat nedir? diye sordum.
“Başarılı bir hayat, kişinin arzularına uygun sürdürdüğü, daima kendi değerleriyle uyum içinde hareket ettiği , yaptığı şeye elinden gelenin en iyisini kattığı, olduğu haliyle uyum içinde yaşadığı bir hayattır. Ve mümkünse, kendimizi aşma fırsatını elde ettiğimiz, kendimizden başka bir şeye kendimizi adadığımız ve insanlığa çok mütevazı da olsa, küçücük bir şey de olsa bir şey kattığımız bir hayattır. Rüzgara bırakılmış küçücük bir  kuş tüyü. Başkalarına bir gülümseyiş. /sf: 157
Çılgınlıklar asla pişmanlık duyulmayan tek şeydir. /Oscar wilde/ sf:170

Hayat tuhaf bir şey! Kimi zaman küçücük kararların yaşamınızın üzerinde inanılmaz sonuçları olur. Ve yıllar geçtikçe,  o dönemde bu küçük karar değilde bir başkası alınsaydı hayat nasıl akardı diye insan sorar kendine./sf:184
Andy, senin neyi yapıp neyi yapamayacağını kimsenin söylemesine izin verme. Hayatını seçecek olan ve yaşayacak olan sensin. / sf:195 son sayfa

22 Şubat 2013 Cuma

"Ailevi Akdeniz Ateşi , FMF" hastalığı

 
“Nehir ida” blogunun yazarı Ebru,
"Ailevi Akdeniz Ateşi , FMF" hastalığına gerekli önemin verilmediğinden yakınıyor ve bununla ilgili bir bilinç ve duyarlılık oluşmasını istiyor. Bu gibi genetik hastalıkların yasal düzenlemelerle gündeme alınmasını istiyor. 
Bu duyarlılığın gelişmesi için destek istiyor.
işte o yazı ;

12 Şubat 2013 Salı

Tutunamayanlar - Oğuz Atay

Kitabı nihayet bitirdim. :) uzun bir süreye yayılınca zaman zaman sıkılmıştım. Ama okumaya devam ettikçe sarmaya, daha sonra sarsmaya başladı. ta üniversite yıllarından beri okumak istediğim halde bir türlü okuyamamıştım. Bir iki defa okumaya teşebbüs ettiğim halde sıkıcı gelmişti ve bırakmıştım. Kitabı okumam 43 yaşıma denk geldi..:) Oğuz Atayın öldüğü yaş..:)
İkisi de mühendis olan Turgut Özben ve Selim Işık. Üniversite yıllarını beraber yaşamış iki arkadaş.
Selim, insanlık sorunlarını, toplum sorunlarını, ezilen insanları, insan ilişkilerinde yaşanan sorunları ve benzeri gibi yaşamın bütün acılarını kendine dert eden muzdarip bir ruha sahip. Böyle bir ruha sahip olunca yaşama tutunmakta zorlanıyor, yaşamaktan yoruluyor ve bir gün yaşamına son veriyor.
Önsözlerde kitabın yazarı Oğuz Atayı anlatan aşağıdaki satırlar, aynı zamanda romanda okuduğumuz Selime de çok benzediği için buraya alıyorum.
Önsözde Ömer Madra, Oğuz Atay için şunları söylüyor ;
 “ o ömür boyunca hep “acele etmiş” tir. Bu yüzden de hep “geç kalmış” tır. Sürekli bir panik vardır hayatında: bir kitap okur, bir komedi seyreder, yorulur. Birileriyle birlikte olur, derdini anlatamaz, telaşlanır ve incinir. Küçük dertler, bir yerlere ödenmesi gereken paralar, bazı şeylerin tamir masrafları hiç eksik olmaz ve bu panik duygusuna katkıda bulunurlar.”
Enis Batur da yazdığı önsözde Oğuz Atay için şunları yazmış ;
“Oğuz Atay: 1934’te, 1977’de 43 yaşında ölene dek, hızlı dönen bir dünyanın ne hızına, ne de ritmine ayak uydurabilmiş: Harflerine sinen siyah ama ince alayı biraz kazıyın, herkes adına kanayan Vandal bir yürek bulursunuz orada.”
Selimin pek çok duygu ve düşüncesinin bende de olduğunu hissedince zaman zaman içime ürperti geldi. :)
Turgut Özben, epeydir görüşmediği arkadaşı Selim Işık’ ın intiharıyla bir şok yaşıyor. Selimin neden böyle bir yol seçtiğine hem çok üzülüyor, hem şaşırıyor. Bunu araştırma yoluna giriyor. Araştırdıkça çok iyi tanıdığını sandığı Selimi aslında çok iyi tanımadığını fark ediyor. Selimin tanımadığı arkadaşlarını araştırıyor, onlarla görüşüyor. Onlardan Selimi anlatmalarını istiyor. Selimin notlarını, günlüklerini, mektuplarını ortaya çıkarma çabası içine giriyor. Bunları okuyor günlerce. Selimin en yakın arkadaşlarından biri Süleyman kargı ile görüşüyor. Sevgilisi Günseli ile konuşuyor. Ona yazdığı mektupları okuyor. Okudukça Selimi daha çok keşfetmeye başladığını hissediyor. Onun yaşamını düşüncelerini duygularını araştırırken kendisi de bir yaşam sorgulaması sürecine giriyor. Kendi yaşamını da sorgulamaya başlıyor. Bizlerde okur olarak Selimin içsel acılarını, yaşama dair insanı hüzünlendiren, duygulandıran, düşündüren bazen de sarsan düşüncelerini duygularını hissediyoruz.
Turgut, zaman zaman ölmüş olan arkadaşı Selimle konuşuyor. Tartışıyor. Bazen da hayali varlık Olric ile sohbet ediyor.
Kitapta geçen şu cümle bu romanı da anlatıyor bana göre ; “Bu kitap, ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların, ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap, mustarip bir ruhun iç çekişlerinin romanıdır.”
Altı çizilenler ;  (çok az bi kısmını buraya alabildim)
Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez. /sf: 94
Ben, sadece namuslu olmakla övünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, o kişi namussuzdur benim için./ sf:98
Selimin içgüdüleri iyi gelişmemişti. Çıkarını pek bilmezdi. Oysa.. çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaklardır. Her olayda bir kenara çekilenler gerçektende bir kenarda kalacaklardır./ sf:201
Birbirinden habersiz yaşantılar içinde olmak ne güzeldi. Daha önce bilinmeyen bir kapıyı çalmak, yeni bir sesi dinlemek, yeni yüzler görmek../ sf:390
Üniversiteyi sevmiyordu. Orada geçen zamanından söz açmayı sevmezdi. “Bir kere  başladık, bitireceğiz” derdi. “Bir kere doğduk, yaşayacağız.. üniversiteyi bıraksam ne olur? Hiç. Bırakmasam? Gene hiç. Hiç olmazsa adam oldun derler fakülteyi bitirirsem; yakamı rahat bırakırlar. /sf:399
Neden birlikte yaşıyoruz? Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur. / sf: 403
Benim kaderim de bu acı hayatın içinde yaşamak. Kaderime isyan etmek istiyorum; ne yazık ki, bütün uğraşmalarıma rağmen bu karanlık havayı üstümden atamıyorum, silkinip doğrulamıyorum. Benim de herkes gibi kaygısız, sevinç dolu bir yaşantıya hakkım yok mu? diye soruyorum. Ben de herkes gibi günlük sevinçlerin, heyecanların akışına kapılıp gidemez miyim? Neden olaylar benim üzerimde silinmez izler bırakıyor? Kaderime lanet ediyorum.
Selim de benim gibi mustarip bir ruhtu. Benim gibi kapalı bir çocukluk devresi geçirdiği için, çevresiyle uyuşamaz. Ve benim gibi, bu bozucu çevreye büyük tepkiler gösterirdi. Ayrıca, bütün bu tepkilerinin yanında, hayatın içine karışıp yaşamak ta isterdi./ sf:414-415
Bir gün sahnenin kenarına oturmuş provanın başlamasını bekliyorduk. Zelihanın elinde bir kitap vardı: Balzac’ın bir kitabı, Vadideki Zambak. Ben Balzac’ın insan ruhunu ifadedeki gücüne hayranlığımı belirttim. Aşkı onun gibi anlatan bir yazar tanımıyordum. Selim, benimle alay etti: yeryüzünde böyle aşklar olmadığını, bütün yazılanların hayal ürünü olduğunu ileri sürdü.
Zeliha : “hepsi mi uydurma Selim? dedi.
Selim büsbütün kızdı. okuduklarınız, yazarın kafasından çıkıyordu. Gerçekte böyle güzellikler yoktu. Bütün güzellikler hayal gücündeydi.
...... insan ruhuna ait daha büyük gerçekler vardı. İnsan yalnız kaldığı zaman öyle şeyler düşünüyordu ki aşk, bunların yanında küöük bir yer tutuyordu.. Aşk bir zayıflıktı ve insanın başka güzellikleri görmesine engel oluyordu.   /sf: 426-427

herkesin birbirine gerçek bir saygı duyacağı toplumu özlemelerini yadırgıyordum. birbirlerine saygıları yoktu. kinle gülüyorlar. en yakın dostlarının kurmaya çalıştıkları bütün iç ve dış düzenleri öfkeyle yıkmaya çalışıyorlardı. / sf: 475
ilk uyuşmazlığa düştükleri zaman birbirlerinden ayrılmalı insanlar sonra bir çıkmaza giriliyor. /sf:496
beni görmeyecek olduktan sonra var olup olmamamın ne önemi kalır sadece yaşadığımı bilmen seni nereye götürür... /sf: 532
Hiçbir şey yapmadan aptalca bir düzen içinde yaşarken kimse görmüyordu. Sonra, alışılmışın dışında en küçük bir davranışını görüyorlardı. Nasıl görüyorlardı acaba? Sizi gördük, diyorlardı. Bütün gün sadece bakıyorlardı.; sonra akşam evlerine dönünce rahat koltuklarına gömülüp kimleri gördüklerinin bir muhasebesini yapıyorlardı.... / sf:555
birinin yazdığını, ötekinin okuyacak kadar bile bir zekaya sahip olmamasıçok üzücü.. /sf:579
kimsenin yaşantısını beğenmedim: kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.../ sf:666
Biliyorum. her zaman olduğu gibi dışında kalıyorum düzenin. Bu benim kaderim. Biliyorsunuz, aramızda ıstırap çekenler, sizin gibi, düşünmeyi unutmayanlardır. .../sf:668
Herkesin istediği gibi yaşadığı o uzak ülkenin özlemini duyuyorum. /sf:669

1 Şubat 2013 Cuma

ŞANZELİZE BULVARINDAN BİR MİM DAHA :)

Şanzelize Bulvarı blogunun sahibi sevgili Şükriye sağolsun yine
mimlemiş beni..  :)
işte sorular ve yanıtlar...
1) Savaşçı (Doğan Cüceloğlu) kitabını okumalısın. Çünkü senin dingin bir
yaşam isteği durumuna hitap ediyor.
2)Kadın kokusu (al pacino) filmini izlemelisin,tam senlik 
3)kendine yaptığın en iyi yatırım ? Çocuklarım, üniversite eğitimi, iyi
dostlar, okumak
4)çevrende senin eleştirini kaldıracak kaç kişi var ? 7-8 kişi
5)sen kaç kişinin eleştirisini kaldırabilirsin? 4-5 kiş
6)bir yakınını kaybettiğinde kayıbın sana ne düşündürdü?
Yaşanmamışlıkların verdiği keder.. yeterince gösterilemeyen sevgi ve
ilgi eksikliğinin verdiği acı..
7)bu dünyadan giderken nasıl anılmak istiyor, nasıl iz bırakmak istiyorsun?
         İyi bir insandı. iyi bir babaydı. daha iyi bir dünya için çabaladı. Doğanın

            ve insanın Sömürülmesine, haksızlığa, eşitsizliğe v.b tüm kötülüklere

           karşı mücadele etti..  deseler süper olur..:)

8)şu ana kadar okuduğun her hangi kitaptan hangi fikri uyguladın ve alışkanlık haline geldi?
Daha önce okuduğum kitaplardan uyguladıklarım vardı. Herhalde
alışkanlık haline gelmediler ki hatırlamıyorum.. :) ama son zamnlarda
okuduğum Ferrarisini satan bilge kitabından uyguladıklarım var. Şu an
itibarıyla alışkanlık oldu diyebiliriz herhalde.. :) her gün spor egzersiz,

erken uyanma, hayaller hedefler hakkında düşünme..
Birde çetin altan yazılarından kaptığım bir alışkanlık, her yılbaşı günü
gazetesini saklamak..
9)sağlıklı beslenme mutlu olman için ne kadar yeterli ?
Sağlıklı beslenmeye çalışırım. Bazan hoş olmasa da sonucunda elde
ettiğin şey çok hoş.. hastalıklardan uzak olmak, zinde, diri ve güzel bir
vücut,.. ve en önemlisi sağlık..
en sevmediğim yanı, tatlılardan uzak kalmak . :)
10) Bir oyuncu olsaydın kendine en zıt hangi rolü oynardın?
Soruyu soran bir tiyatro oyuncusu.. :) hımm hiç oyuncu olmayı da hayal

etmedim ki :)
insanları sömüren kapitalist sevgisiz çıkarcı kurnaz bir adamı
oynayayım bari. Oyuncu her rolü oynayabilmeli değil mi :))

11)Bir müzik türü olsaydın ,hangi enstrüman sana eşlik ederdi?
Piyano veya keman

Yazıyı okuyanlar mimlendiniz.. :)
hoşunuza gittiyse bu eğlenceli sorulara siz de yanıt verin.
sevgiler....