Nehir ile Deniz’in aşkı..
Böyle bir aşka sahip olmak dünyadaki her şeyden
daha değerlidir herhalde...
Çok dokunaklı duygulu bir hikaye..
Okurken çoğu zaman gözlerim buğulandı, bazan da
gözyaşlarımı tutamadım..
Nehir i çok sevdim.. J
Deniz de iyi bir insan iyi bir erkek..
Nevin- adetlere geleneklere önem veren tipik
yurdum insanı
Nehir- reklamcı – 30 lu yaşlarda
Deniz- inşaat şirketi sahibi 30 lu yaşlarda
Nisa Sezen - Başka hayalleri varken, kendini
evlilik yaşamı içerisinde bulan, zamanla yaşadığı pişmanlıklar, saplantılı
düşünceler içinde ..
Zaman zaman duygulandıran, bazan hüzünlendiren,
bazan düşündüren bir hikaye..
İnsanların çok sevdikleri yakınlarını sever
korurken farkında olmayarak hegemonya altına aldıklarını görüyoruz.
Altı
çizilenler ;
Frida
Kahlo –
“Pek
çok eleştirmenin de onayladığı gibi, yalnız Meksika’nın değil, dünyanın en iyi
ressamı o.”
“altı
yaşında çocuk felci, sonrasında vücudunu haşat eden o feci kaza! Karnından
girip bel omurlarını zedeleyerek dışarı çıkan, kazık misali metal çubuklar…
otuz dört kez ameliyat masasına yatmış bir türlü şifa bulamamış! Kocası
tarafından aldatılınca da bedensel ve ruhsal acıları birbirine karışmış.”
“frida’nın
farklılığı işte burada! Başkaları için felaket sayılabilecek her olumsuzluk,
mesleki kariyerinin şans hanesine yazılmış. Misal mi?
Kaza
sonrasında yıllarca yatağa bağlı kalıyor Frida. Sıkılmasın diye tam üstüne ayna
yerleştiriyorlar. Kendini bu aynadan göre göre, ünlü portrelerini yapmaya
başlıyor. Otoportrelerini…
“Frida,
mexico city’de ulusal hazırlık okulunun tıp eğitimi bölümüne yazılıyor. Okulun
hazırlık sınıfına kabul edilen ilk kız öğrencilerden. Amacı okuyup doktor
olmak. Kaza yüzünden devam edemiyor eğitimine. Düşünsenize, doktor olsa bu
resimleri yapamayacaktı belki de.”
Pablo
Picasso bile, insan yüzünü onun kadar iyi çizemediğini itiraf etmişken…. /sf:90
Claude
Monet. “Fransız izlenimci ressam (1840 -1926)! Şimdilerde ‘emresyonist’ deniyor
‘izlenimci’ yerine.”
“izlenimcilik,
edebiyat ve resimde karşımıza çıkan ortak bir akım. Realizmin karşıtı. Dış
dünyanın nesnel durumunun değil, sanatçının üzerindeki izleniminin
aktarılması….” /sf:93
..
en sevdiği oyuncağı elinden alınmış huysuz bir çocuk gibi, oyuncağımı alan
kişiye, kocama düşman olmuştum. Yaşadığım her şeyin sorumlusu oydu; suçluydu,
cezasını çekmeliydi.
Öylesine
uzlaşılmaz, öylesine hırçındım ki, en yakınlarım bile tanımakta güçlük
çekiyorlardı beni. Hepsinden nefret ediyordum.Çıkmaz bir sokakta yapayalnızdım… gün be gün yüzü gülmeyen, kapkara bir kin yumağı haline gelmekteydim.
‘Depresyon!’ dedi götürüldüğüm ünlü psikiyatr. Her öğünde yutmam gereken birer avuç ilacın yanı sıra, açık havada uzun yürüyüşler yapmamı önerdi. İşte bu öneri, hayatımın dönüm noktası oldu…
Attığım her adımda bileklerimdeki kelepçelerin çözüldüğünü, üzerime yapışmış kara lekelerin teker teker bedenimden uzaklaştığını görünce…
İlacımı bulmuştum. Durmak dinlenmek bilmeden saatlerce yürüyordum. Açık havada –ki o havanın yağmurlu, karlı, fırtınalı yada boğucu sıcak oluşu hiç fark etmiyordu-, doğayla ve kendimle baş başa…/sf:98
Kendi
kendine konuşmak! Gitgide bir alışkanlık haline geldi bende. Zaman içinde bu
kadarıyla yetinemez oldum. Birileriyle konuşma ihtiyacındaydım. Kimselere
güvenim yoktu ama…
Kiminle
konuşacağımı buldum sonunda. Sabırla dinleyecek, dinlerken ne söylersem
söyleyeyim beni ayıplamayacak, içten içe kınamayacak biricik sırdaşım, deniz
oldu.Denizin telkinleriyle kendimi suçlamaktan vazgeçmiştim en azından. Geçmişi sorgulayacağıma, geleceğe bakmaya hazırlanıyordum üstelik../sf:99
Dostların
cinsiyeti olabilirdi, ama dostluklar cinsiyetsizdi. /sf:108
Aşkın
evliliğe, aşık’ın eşe dönüştüğü noktada bozuluveren büyüyü yeniden yaşamak
mümkün değil! /sf:165
Aslında,
hala seviyor onu. Ancak şekil değiştirmiş; dipdiri, köpük köpük dalgalı
davetkar denizlerden, dingin su birikintilerine dönüşmüş sevgisiyle. Sığ,
heyecansız, eski coşkuyu asla veremeyen..
Yakın
çevresindeki pek çok evliliğin, çok daha cılız sevgilerle hatta sevgisizliğe
rağmen yürüdüğünün de farkında. /sf:166
Bugüne
kadarki deneyimleri ve edindiği hayat felsefesine göre; sevgi, saygı ve
anlayış, aşkı ayakta tutan, aşkın can yoldaşları. Bedensel ve ruhsal uyum ise
aşkı platoniklikten gerçekliğe taşıyan, birlikteliğin vazgeçilmez unsuru.
Sevgiye,
şefkate, sevgi ve şefkatin sıcaklığına dayalı, bencillikten, hoyratlıktan, uç
noktalardaki yakıcı ve acıtıcı tutkulardan uzak, bedenden önce ruhu tanımaya
yönelik bir cinsellik var Deniz’le aralarında./sf:178
Açık
büfelerdeki onca savurganlığı, vurdumduymazlığı içi götürmüyor zaten. İşte şu
karşıdaki masa…tıka basa doldurulmuş tabakları öylece bırakıp gitmişler.
Bakışlarını
masadan alamıyor Nehir. Gözlerinden taşan öfkenin gücüyle sarmaladığı her bir
tabağı, yoksul evlere taşıyor zihninde. Gönlünce donatıyor bomboş sofraları.
Birazını da sokaklarda yaşayan çocuklara ayırıyor. Yer sofraları kuruyor
onlara.Gözlerinin önündeki hayal perdesi çekildiğinde, acıyla burkuluyor yüreği. Tanığı olduğu adaletsizliğe isyan ediyor.
… “ sorun da bu ya! Eksiklik yok ortada. Tam tersine, abartılı bir fazlalık söz konusu. Öncelikle şunu bilmeni isterim… Senin yanında olmak her şeye bedel, hangi şartlarda yaşadığımızın zerrece önemi yok. Birlikteliğimizden aldığımız keyfi arttırmak için, böylesine iddialı yerlerde bulunmamız gerekmiyor ama. Bunca israf, bunca abartı rahatsız ediyor beni. Sözün kısası, tatil-lüks anlayışı bana çok uzak bi tanem…” /sf:191
“olmazdı!
Bana çocuk vermen için evlenmedim seninle. Aşık olduğum için, sevdiğim için
evlendim. Öncesinde konuşsaydık ve sen olumsuz yanıt verseydin bana, hiçbir şey
değişmezdi. Beraberlikleri şartlarla sınırlamak, benim gözümde aşka yapılacak
en büyük hakarettir.” /sf:196
“yitirdiğimin
ve yalnızlığımın acısıyla tek başıma kavrulmalıyım ki gerçeklerle
yüzleşebileyim. Aksi halde, sürüp gider sürünüşüm. Sizin desteğinizle ayağa kalkarsam
eğer, sizden sonra yeniden tökezlerim.” /sf:266
Grup
halinde bir yerlere gitmek ya da farklı ortamlarda birileriyle beraber olmak,
ortak zevkleri, istekleri, keyifleri paylaşmayı gerektirir. /sf:286
Canının
bir parçasını, en değerli varlıklarından birini beklenmedik bir anda
yitiriverince; yitirilenin geride bıraktığı karanlık boşluğun içine düşüveriyor
insan. Karanlıklar dağılmaya başlayınca, yitirdiğinin boş kalan yerini tümüyle
dolduramasa da, çevresinde oraya oturabilecek birilerinin olduğunu fark ediyor.
/sf:373