Bir Anadolu insanının,
bir yurdum insanının yaşamından bazen güldüren, bazen hüzünlendiren kesitler.
Dinsel, etnik kimliğinin farklılığından dolayı yaşadığı acıları yazmış. Dost
sohbetinde anlatır gibi sade bir dille anlatmış yaşadıklarını.
Kitabı okudukça içime
doğan düşünceleri paylaşmak istiyorum.
Çoğunluğun sahip olduğu etnik, dinsel kimlikten
farklı bir kimliğe sahip bir topluluğun içine doğabiliyorsun, Ya da çoğunluk
içine doğsan bile sonradan düşüncelerin, inançların, yaşam tarzı tercihlerin değişebiliyor
ve çoğunluktan ayrışabiliyorsun. O zaman vay haline.
Aşağılamalar,
ayrımcılığa maruz kalma, ötekileştirme gibi işkencelere hazır olmalısın. Bir de
bu ayrımcılığa karşı sığınacağın, seni koruyacak bir adalet-hukuk sistemi de
yoksa vay haline. Cehennemi yaşamaya hazır ol. Bu kötülüklere maruz kalanların
kimileri dayanamayıp intihar ediyor, kimi uzak diyarlara göç etme yolunu tercih
ederken, kimileri de isyana başvurarak bir kötülüğe karşı başka bir kötülükle
karşılık verme yolunu tercih ediyorlar. Kimisi de Hrant gibi nefret ve
düşmanlık tuzağına düşmeden, sevgi ve vicdan yolundan sapmadan kötülüklerle,
haksızlıklarla, adaletsizliklerle mücadele yolunu seçiyor.
“Kötülükle savaşırken
başka bir kötülüğün içine düşmemek” çok değerli bir erdemdir bana göre. Haykonun
yaklaşımında da bu erdemi gördüm.
Dünyada bunun çok az
örneği var ne yazık ki. Mahatma Gandi, Abraham Lincoln, ülkemizden de Hrant
Dink aklıma gelen çok az örnekten birkaçı. Seni ötekileştirerek, ayrımcılığa
maruz bırakarak kötülük yapanlara karşı nefret ve düşmanlık duygularını
beslersen başka bir kötülüğün içine düşmüş olursun. Kötülüklerin büyümesinden
yaygınlaşmasından başka bir işe yaramaz bu. Sadece kötülüklere maruz kalanlar
değişir. Nefret ve düşmanlık tuzağına düşmemek için çok ciddi bir çaba harcamak
gerek.
Genelde insanlık tarihi
boyunca en yaygın olan, en kabul gören yol budur. Haksızlıklara,
adaletsizliklere karşı örgütlenip mücadele edenler nefret ve düşmanlık tuzağına
düştüklerinden dolayı gücü, iktidarı ele geçirince benzer kötülükleri
başkalarına yaparlar. Alman faşizminin korkunç işkencelerine, soykırımlarına
maruz kalan Yahudilerin “bir kısmı”, gücü iktidarı ele geçirince benzer
kötülükleri Filistinlilere uyguladılar. Devletin uyguladığı kötülüklere karşı
örgütlenen Filistinlilerin de “bir kısmı” nefret ve düşmanlık duygularını
besleyerek benzer kötülükle karşılık verdiler. Nefret ve düşmanlık duygularıyla
beslenen insanların savaşmaktan öldürmekten yok etmekten başka bir seçeneği
olmuyor. Böylece tüm dünyada bitmeyen savaşlar katliamlar cinayetler sürgit
devam etmekte ne yazık ki.
“bir kısmı” ifadesini
özellikle kullanıyorum. Bunu kullanmasam yapılan kötülüklerden tüm Yahudileri/
tüm Filistinlileri sorumlu tutmak
anlamına gelir ki aynı tuzağa düşmüş olurum.
Bazen o “bir kısmı” çok
büyük bir çoğunluk oluştursa da, bunun dışında kalan “diğer kısmı” bu
kötülüklere, bu kötü yola destek vermez. Vicdani, insani yaklaşımdan vazgeçmez.
Sorunların çözümünü hukuk, vicdan, özgürlük gibi değerlerde bulur.
Ne zaman ki “diğer
kısmı” insanları “bir kısmı” insanlarına galip gelir. O zaman huzur, özgürlük,
barış içinde yaşarız. Avrupa toplumları bunu büyük oranda başardılar. Ortadoğu
toplumları ise bunu başaramadı ve işte cehennemi yaşıyor bugün.
Normalde dünyanın her
yerinde çocuklara konuşma öğretilir. Ama işte ülkemizde bazı aileler
çocuklarına susmayı öğretirler. Hayko’nun ailesi gibi, bizim aile gibi pek çok
aile. Hayko, annesinin, büyüklerinin sürekli onlara konuşmamayı tembihlediğini
söylüyor. Çocukluğumu hatırladım.
Babaannem de bizi sürekli uyarırdı “aman konuşmayın”, “hiç konuşmayın”. Neyi konuşmayın bizde de hiç
konuşulmazdı. Ama neyin kastedildiğini
herkes biliyordu. Bizleri koruma duygusuyla Kürt kimliği ile ilgili
tartışmalara hiç girmeyin, konuşmayın diyorlardı. Devlet babanın, Kürt
sözcüğüne bile tahammül etmediği yıllardı. Kürt kimliği ile ilgili en küçük
özgürlük taleplerinde bulunanları cezaevlerinde işkencelerden geçiriyordu.
Bizim aile gibi dindar sünni
muhafazakar olan aileler kürtlükten mümkün olduğunca uzaklaşarak, islam
Müslümanlık kimliğine daha bir sarılarak ülkedeki hakim “çoğunluk” mahallesine yanaştılar. Hem devletin
gazabından kurtuldular hem de devlet babanın nimetlerine mazhar oldular.
“Çoğunluk” mahallesi dışında kalıpta çoğunluktan farklı kimliği, farklı inancı,
farklı düşüncesi, farklı yaşam tarzı ile özgür eşit yurttaşlar olarak yaşamak
isteyen kürtler, aleviler, ermeniler, Süryaniler, ezidiler, sosyalistler,
eşcinsellerin canına okudular. Onlara dünyayı cehenneme çevirdiler.
Varlığını, kimliğini baskı
ve taciz endişesiyle gizlemek, gizlemek zorunda kalmak o kadar büyük bir acı
ki. Kimliğini, varlığını haykırmakla başına gelecek felaketler, işkenceler
bunun yanında daha hafif kalıyor demek ki bazı insanlar için. Belki de bu
insanlar “yalanla yaşamak” istemiyorlar. Yalanla yaşamak, iki yüzlü yaşamak çok
büyük bir acı. Ermeni kimliğinden, kürt kimliğinden, alevi kimliğinden uzak
yaşayanlar rahatça yaşarlarken,
kimlikleri ile özgürce yaşamak isteyen Hrant Dink gibi, Ahmet Kaya gibi, Seyit
Rıza gibi insanların hayatını cehenneme çeviriyorlar. Bazen bununla yetinmeyip
canlarını da alıyorlar. Kürt kimliklerinden uzaklaşanlar memlekette rahatça her
türlü makam, mevki, zenginliğe kavuşurken kürt kimliği ile var olmak isteyen
insanları cezaevlerinde işkencelerden geçiriyorlar. Sadece Diyarbakır
cezaevinde bu şekilde binlerce insanı işkencelerden geçirdiler. Kürtçe şarkı
söyleyeceğini ilan eden Ahmet Kaya yı bu ülkede yaşayamaz hale getirdiler.
Memleket hasretiyle kavrularak genç yaşında sürgünlerde can verdi.
Memlekette ötekileştirilen bir
diğer topluluk ta cinsel yaşam tarzı çoğunluktan farklı olan lgbt’ ler. Cinsel
kimliğini gizleyerek yaşayan lgbt ler rahatça yaşarlarken, kimliğini haykıran,
ilan edenlerin hayatını cehenneme çeviriyorlar. Yaşadıkları evlerinden,
yuvalarından, çalıştıkları işyerlerinden kovuyorlar. Bazen da öldürüyorlar.
Sahip olduğu kimliğini dile
getiren insanların amacı bozgunculuk yapmak, isyan etmek, ahlaksızlık yaymak değil elbette. Dışlanmayı,
aşağılanmayı, işkenceyi hatta ölümü bile göze almalarının sebebi her halde
“yalanla yaşamak” istememeleri. Belki diğer insanlara göre çok daha dürüstler,
çok daha cesurlar.
Altı Çizilenler ;