Sapiens’in devamı niteliğinde. Bu kitap ta Sapiens gibi çok
iyi bir kitap.
Sarsıcı, düşündürücü ve etkileyici.
Harari, Sapiens’te insan türünün 70 bin yıl öncesinden başlayıp bugüne dek süren tarihini anlatıyor. Bu kitapta ise insan türünün geleceği üzerine öngörülerde bulunuyor.
‘Tanrı insan’ olmaya doğru giden bir tür. Ancak çok az insan bu kata çıkabilecek. Yapay zeka, algoritmalar, bilgisayar teknolojilerini kullanan kimi insanlar tanrı katına çıkarken, milyarlarca diğer insanlar ise çöp düzeyine inebilecek. Hiçbir işe yaramayacaklar. Sadece eğitimsiz insanlar değil, eğitimli iyi mesleklere sahip insanlar bile bu düzeye düşebilecek. Doktorlar, avukatlar, mühendisler, öğretmenler gibi pek çok insanın yaptığı işleri, meslekleri algoritmalar çok daha kolay ve daha iyi bir şekilde yürütebilecek.
İnsanlar arasında şimdiye kadar yaşanan eşitsizlikten çok daha korkunç boyutlarda bir eşitsizlik yaşanabilecek. Ki bu çok korkunç bir şey.
Sömürü ve eşitsizliğin gittikçe azalmasını yok olmasını umut ederken çok daha büyük, eşitsiz bir dünya bizi bekliyor olabilir. Kapitalistler, patronlar, kar etmek için işçilere, çalışanlara ihtiyaç duyuyorlardı, halen duyuyorlar. Bu yeni dünyada ise pek çok mesleğe, o mesleklerde çalışan insanların varlığına bile ihtiyaçları kalmayacak. Ürkütücü bir distopya.
Altı Çizilenler ;
Sayfa 27 : Bununla beraber hammaddeye dayalı küresel
ekonomi modeli de bilgi ekonomisine dönüşüyor. Önceden altın madenleri, buğday
tarlaları ve petrol kuyuları gibi maddi malvarlıkları temel zenginlik
kaynaklarıyken, bugün en büyük zenginlik kaynağı bilgi haline geldi.
Bilgi en önemli iktisadi kaynak haline geldikçe
savaşların karlılığı da azaldı; ve savaşlar, hala eski usul hammadde
ekonomileriyle yürüyen Ortadoğu ve Orta Afrika gibi belirli bölgelerle
sınırlanmaya başladı.
Sayfa 59 : Tarih boyunca tanrıların her şeye muktedir
olmaktan çok, canlı varlıklar tasarlamak ve yaratmak, kendi bedenlerini
değiştirmek, çevreyi ve havayı kontrol etmek, uzaktan iletişime geçebilmek ve
zihin okumak, yüksek hızlarda seyahat etmek ve tabii ki ölümden kaçarak sonsuza
kadar yaşamak gibi belirli süpergüçlere sahip olduğuna inanılırdı. İnsanlar da
tüm bu kabiliyetlere, hatta daha fazlasına sahip olmanın peşinde.
Sayfa 163 : İnsanlar nasıl bir dünya yarattı?, kontrol
etmenin ötesinde insanlar kendi anlamlandırdıkları dünyaya nasıl inanmaya başladılar?,
İnsan türüne tapmanın ideolojisi olan Hümanizm nasıl gelmiş geçmiş en önemli
din haline geldi?
Sayfa 291 : İnsanlar dünyayı yönetmeye ve
anlamlandırmaya devam edebilir mi?, Biyoteknoloji ve Yapay Zeka Hümanizmi nasıl
tehdit ediyor?, İnsan türünü kim devralacak, hümanizmin yerine hangi yeni din
geçecek?
Terör özünde bir gösteridir. Teröristler korkutucu bir
şiddet gösterisi düzenleyip hayal gücümüzü ele geçirerek ortaçağ misali bir
keşmekeşe düştüğümüze inandırırlar bizi. Akabinde devletler bu terör
tiyatrosuna bir güvenlik gösterisiyle tepki verme zorunluluğu duyar ve yabancı
bir ülkeyi işgal etmek ya da tüm bir halka zulmetmek gibi muazzam güç
gösterileri düzenler. Bu aşırı tepki, çoğu zaman bizim güvenliğimizi
teröristlerden daha fazla tehlikeye atar.
2010’da tüm dünyada obezite ve obeziteye bağlı
hastalıklar toplamda 3 milyon insanın ölümüne neden olurken, terör birçoğu
gelişmekte olan ülkelerdeki 7697 kişinin canına mâl olmuştur. Sıradan bir ABD
vatandaşı ya da Avrupalı için Coca-Cola, El-Kaide’den çok daha ciddi bir tehdit
Bakteri ve virüsleri yenmemizi sağlayan biyoteknoloji,
aynı zamanda bizzat insanların kendisini eşi benzeri görülmemiş bir tehdide
dönüştürüyor. Doktorların hızla teşhis koyup yeni hastalıklara tedavi
önermesini sağlayan araçlar, orduların ve teröristlerin daha korkunç, kıyamet
alameti gibi hastalıklar yaratmasına da imkan sağlıyor, öyle ki insan türünü
gelecekte tehlikeye atacak büyük salgınların, acımasız bir ideolojinin
takipçisi insanların bizzat kendi elinden çıkması işten bile değil. İnsan evladının
doğal salgınlar karşısında çaresiz kaldığı çağ, muhtemelen sona erdi. Ne var ki
o günleri mumla arayabiliriz.
Bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar bizi
bizden daha iyi bilecek duruma geldiğinde toplum, siyaset ve gündelik hayat ne
olacak, neye benzeyecek?
Dataizm Homo sapiens’i, Homo sapiens’in diğer
hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor.
Kim olduğunu mu bilmek istiyorsun? diye sorar Dataizm.
O zaman dağ tepe dolaşmayı bırak. DNA dizilimini analiz ettirdin mi? Hayır mı?
Daha ne bekliyorsun? Hemen git ve yaptır.
Hümanizm, Duygularınıza kulak verin! diye buyuruyordu,
Dataizm ise Algoritmaları dinleyin! diye emrediyor.
Bacağını kaybeden sakat bir asker, Bacağımı
kendisinden başka kimseye hizmet etmeyen siyasetçilere inanacak kadar aptal
olduğum için kaybettim, diye itiraf edeceğine, İtalyan ulusunun bekası için
kendimi feda ettim, diyerek kendini telkin etmeyi tercih eder. Istıraba anlam
verdiği için bir fanteziyle yaşamak gerçeklikten çok daha kolaydır. Rahipler bu
yöntemi binlerce yıl önce keşfetmiştir. Birçok dini törenin ve buyruğun altında
da aynı mantık yatmaktadır. İnsanları tanrılar ve uluslar gibi hayali
oluşumlara inandırmak istiyorsanız kıymetli bir şeyler feda etmelerini
sağlamanız gerekir. Bu fedakarlık ne kadar acı verirse hayali oluşumun varlığı
da o denli inandırıcı olur. Roma tanrısı Jüpiter’e bir Boğa kurban eden yoksul
bir köylü, Jüpiterin varlığına iyice kani olur, aksi taktirde bu aptallığına
nasıl bir açıklama getirebilir? Sonrasında boğalarını kurban etmeye devam eder
ki önceki tüm hayvanlarını boşa öldürdüğünü itiraf etmek zorunda kalmasın. Çok
az insanın bunu itiraf edebilecek yüreği vardır.
Bir varlığın kurgusal olup olmadığını nasıl
bilebilirsiniz? oldukça basittir aslında; "acı çekiyor mu?" diye
sorun yeter. İnsanlar Zeus'un tapınaklarını yaktığında Zeus acı çekmez. Euro değer
kaybettiğinde euro kederlenmez. Bankalar battığında banka mağdur olmaz. Bir devlet
savaşta kaybettiğinde devlet ıstırap çekmez. Bankalar ve devletler
metaforlardan ibarettir. Fakat savaşta yaralanan bir askerin acısı gerçektir.
Yiyecek tek lokması olmayan yoksul bir köylü gerçekten eziyet çeker. Annesinden
ayrılan yeni doğmuş bir buzağı gerçekten ıstırap duyar. Gerçeklik budur.
Yapay zeka artık insan zekasını geçmeye hazır. Bizi
sınırlayacak ve anlamlandıracak hiçbir tanrıya ihtiyacımız yok artık.
Henüz Sanayi Devrimi’ni bile yakalayamamış İslam
ülkelerinin genetik mühendisliği ve yapay zeka hakkında söyleyecek pek bir sözü
olmamasına şaşırmamak gerekiyor.
Yüzyıl önce zamanın ruhunu yakalayabilen Sosyalizm,
sonrasında yeni teknolojilere ayak uyduramadı. Leonid Brejnev ve Fidel Castro,
Marx ve Lenin’in buhar makineleri çağında ürettikleri fikirlere tutunmayı
sürdürerek bilgisayarların ve biyoteknolojinin gücünü kavrayamadılar.
21. yüzyılın başında ilerleme treni bir kez daha
perondan ayrılmak üzere. Bu belki de Homo sapiens isimli perondan yapılacak son
sefer olacak ve treni kaçıranların ikinci bir şansı olmayacak. Trende bir
yeriniz olsun istiyorsanız bu yüzyılın teknolojisini, özellikle de
biyoteknolojiyi ve bilgisayar algoritmalarının gücünü kavrayabilmeniz
gerekiyor.
Çağ atlatan bu ilerlemeleri anlamak istiyorsanız antik
metinleri ezberleyip tartışmak yerine bilimsel makaleleri okumaya zaman ayırma
ve laboratuvar deneyleri yapmak zorundayız.
Rahipler, hahamlar ve imamlar 20. yüzyılda antibiyotikler, bilgisayarlar ve feminizmle aynı kefeye konulabilecek ne buldular.