31 Aralık 2014 Çarşamba

Ben Öldürürüm (lo Uccido ) - Giorgio Faletti – Çevirmen : Makbule Ezay Akyıldız

Harika bir romandı. İnsanın soluğunu kesecek denli heyecanlı, sürükleyici bir polisiye gerilim. Bir yandan nefes kesici bir gerilim okurken, öte yanda insanlık dünyasını zehirleyen tecavüzler, ensest, öldürme tutkusu, savaşlar, cinayetler gibi  pek çok sorunlar/hastalıklı ruh halleri üzerine, ayrıca dünyayı güzelleştiren dostluk, arkadaşlık, dayanışma, işini iyi yapan iyi bir insan olmak üzerine derin düşüncelere dalıyorsunuz.

Hikayenin yaşandığı yer, Monako prensliğine bağlı Monte Carlo şehri ve çevresi. Monako, Monte Carlo çok duyduğum isimler olmasına rağmen tam olarak neredeler diye düşününce bilmediğimi fark ettim.
Google earthdan baktım yerine. Avrupa da Akdeniz kıyısında Fransızca ve İtalyanca konuşulan küçük bir şehir devleti imiş.
Bu roman, İtalyan yazarın ilk kitabıymış.

Çavuş Morelli- işini iyi yapan iyi bir polis, iyi bir insan
Frank Ottobre – FBI özel ajanı, işini iyi yapan iyi bir polis, iyi bir insan
Karısı, Harriet
Nicolas Hulot – Monako prensliği polis müfettişi, 55 yaşında.
Karısı, Celine.
General Nathan Parker
Yüzbaşı Ryan Mosse
Jean-Loup Verdier - Radyo sunucusu

Kitabın öyküsünü tabi ki anlatamayacağım için okurken aklıma gelen bazı düşünceleri paylaşmak istiyorum.
Kitabın bir yerinde katilin kullandığı şu cümle çok dikkatimi çekti. Zihniyet yapısını ortaya koyması anlamında çok çarpıcı geldi.
“Kötülüğü düzeltmenin tek yolu var ; aynı kötülükle savaşmak”
Yaşadığımız ülkede, Ortadoğu ülkelerinde, tüm dünyada yaşanan savaşların, çatışmaların, terör eylemlerinin temel sebebi bana göre bu zihniyet yapısı.  

Devletlerin uyguladığı acımasız şiddete, adaletsizliklere karşı isyana kalkan insanlar birleşerek örgütler kuruyor. Devletin ötekileştirdiği, yok saydığı, adaletle hükmetmediği halktan insanlar da bu örgütlere destek veriyor. Bir süre sonra halkın desteğiyle örgüt, güçlendikçe karşı olduğu devletten çok daha acımasız şiddet/terör eylemlerine imza atmaya başlıyor. "Kötülüğü düzeltmenin tek yolu var  çünkü, aynı kötülükle savaşmak". 

Öte yanda, toplumun huzurunu bozan siyasal eylemler, şiddet/terör eylemlerini durdurmak için de devletler, askeri operasyonlar yapar. Örgüt militanlarını, sempatizanlarını yok etmek için üzerlerine bomba yağdırır. Tek amaç vardır artık, hepsini öldürmek, yok etmek.
"kötülüğü düzeltmenin tek yolu var çünkü, aynı kötülükle savaşmak."
Ne hazin ki, benzer bir zihniyet yapısına sahipler. İki tarafta yaptığı şiddeti haklı ve gereklilik olarak görüyor.

Gezegenimizde, korkunç savaşlar, çatışmalar bu kafa yapısına sahip insanların sayesinde ilelebet devam edegelmekte ne yazık ki.  Ve bu şekilde bir kısır döngüye dönüşerek şiddet/savaşlar dalga dalga büyüyerek içinden çıkılmaz hale gelir. Devletlere yakınlık hissedenler ulusal liderlerini kahramanlaştırarak putlaştırırlar. Kahramanca savaşması için övgüler yağdırırlar. Örgütlere yakınlık hissedenler de örgüt liderini kahramanlaştırarak putlaştırırlar. Böyle toplumlarda artık en büyük değer, en büyük kahramanlık savaşa katılıp kahramanca savaşmak, öldürmek, yok etmek.

Kana kan, dişe diş kültürü, "Kötülüğü düzeltmenin tek yolu var çünkü, aynı kötülükle savaşmak".  Bazen yüz yıllarca süren kan davaları, Ortadoğu cehenneminde yaşanan savaşlar, katliamlar, hep bu zihniyet yapısının doğurduğu vahşetler.
Bu zihniyet yapısı, bir toplumun küçük bir azınlığında olsa mücadele etmek mümkün olur. Korkunç olan, mücadeleyi imkansız hale getiren ise toplumun büyük çoğunluğunun bu zihniyet yapısında olması. 

Bazan sohbet ortamlarında şiddetin çıkmaz yol olduğunu söylediğin zaman,  “ne yapalım kurşunlara karşı gül mü uzatalım” diyerek çıkışıyorlar. Tabi ki olayı saptırıyorlar. Anlamak istemiyorlar.
Bu romanda katille savaşan iki güvenlik elemanın yaklaşımı arasında dağlar kadar fark var. Görünürde ikisi de katille mücadele ediyor. Ama işte Frank’ın tek derdi, insanlara daha fazla zarar vermesini engellemek amacıyla katili yakalayıp adalete teslim etmek.  İşini iyi yapma duygusu içinde, iyi bir insan olmaktan da uzaklaşmadan. 

General’in  derdi ise katili yakalamaktan çok, kana kan, intikam duygusu içinde yakalayıp öldürmek, münkünse acı çektirerek öldürmek, onun mağdurlara yaptıklarının aynısını ona yapmak.
Kötülüğe karşı savaşırken 2 farklı yöntem. Ne yazık ki gelişmemiş toplumlarda çoğunluk generalle benzer kafa yapısına sahipler.

It was a great novel. Excited, a gripping crime thriller which cut the breath. While reading a great novel, you think  about incest, kill passion, wars, murders which poison humanity. And you think about friendship, solidarity, to be a good person making work best.

Where the story took place, Monte Carlo and surrounding area in the principality of Monaco.

The novel was the first book of the Italian writer.











Türkçe (Orijinal Dili:İtalyanca)
624 s.
Çevirmen : Ezay Akyıldız
Yayınevi: Doğan Kitap
Tür / Konu  :        Roman , Polisiye , Edebiyat

İstanbul, 2012
...................

Bütün blog dostlarına mutluluk huzur keyif dolu yeni bir yıl diliyorum.. 

27 Kasım 2014 Perşembe

Boş Koltuk (The Casual Vacancy) - J.K.ROWLİNG (Çevirmen :Dost Körpe )




Çok duygulandım, hüzünlendim. Kitabı bitirdikten sonra epey bir süre etkisinden kurtulamadım. 
Pek ilgimi çekmeyen Harry Potter serisinin de yazarı olan ROWLING ‘ı ilk kez okudum. Çok beğendim. Yaşadığımız zaman diliminde, İngilterede küçük bir kasabada rutin günlük yaşam içerisinden insan hikayeleri. Günlük yaşamın sıradanlığı içerisinde; yetişkinler arası ilişkiler, kadın-erkek ilişkileri, ergen gençler arası ilişkiler, yetişkin ebeveyn- ergen çocuk ilişkisi, dışarıdan görünen dış dünyaları, zaafları, korkuları, arzuları ile dışarıya göstermedikleri iç dünyaları, varsıllar, yoksullar, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, uyuşturucu bağımlılığı, iktidar mücadelesi, v.s üzerine derin düşüncelere dalıyorsunuz.

İyi insanlar umutsuzluğa karamsarlığa düşmezlerse dünyada bir fark yaratabiliyorlar. Barry Fairbrother yaşamış olsaydı Krystal ın yaşamı çok daha farklı olabilecekti. Bütün dünyadaki kötülükleri yok etme gücümüz yok ama yardıma muhtaç tek bir çocuğun, tek bir sokak hayvanının yaşamında fark yaratabiliriz örneğin.

Yoksulluk, yoksunluk içindeki çocuklarla ilgilenen, onlara ilgi ve sevgi gösteren Barry gibi iyi insanlara selam olsun.

Nispeten varsılların yaşadığı küçük bir kasaba, Pagford.
Kasabanın yakınında, yoksulluk, yoksunluk, uyuşturucu, hırsızlık, fuhuş, taciz, şiddet ile iç içe yaşayan insanların oturduğu varoş mahalle, Fields

Kimi insanlar doğuştan talihsiz. O kadar berbat ortamlara doğuyorlar ki. Sevgisizlik, ilgisizlik, şiddet, taciz, ortamında büyüyen çocuklar.
Daha 4 yaşındaki zavallı Robbie, 16 yaşındaki Krystal  böyle talihsizlerden.
İnsanların çok azı, Barry gibi iyi kalpli insanlar,  onlara ilgi ve sevgilerini vermeye çalışır, onların kendilerini gerçekleştirmeleri için çaba gösterirken, Mollisonlar gibi insanların pek çoğu, onlara aşağılayıcı, dışlayıcı, küçümseyici bakışlarla bakar. Tek düşündükleri şey kendilerinden uzakta olsunlar.

Barry gibi iyi kalpli insanlar neden çok az. İnsanların çoğunluğu, kötü olmasa bile bencil, sadece kendi çıkarlarını düşünen, diğer insanların, canlıların, hayvanların taciz edilmelerine, eziyet edilmelerine, doğanın tahrip edilmesine aldırmayanlar.
Krystal gibi pek çok çocuk azıcık ilgi ve sevgi ile belki çok iyi bir sporcu/sanatçı olabilecekken, zehir tüccarlarının, kadın tüccarlarının boyunduruğunda köle gibi bir yaşama mahkum kalıyorlar.

Barry Fairbrother, eşi Mary
Howard Mollison, eşi Shirley
Oğulları Miles, gelinleri, Samantha
Kızları Patricia
İş ortakları Maureen
Sosyal hizmet görevlisi, Kay
Gavin, Kay ‘ ın sevgilisi
Gaia, Kay’ ın genç kızı – lise öğrencisi
Colin Wall, eşi Tessa
Çocukları Stuart (şişko) –lise öğrencisi
Simon – eşi, Ruth , hemşire
Çocukları Andrew, Paul
Dr Parminder Jawanda, eşi Vikram
Çocukları, Sukhvinder
Krystal Weedon- genç kız, lise öğrencisi
Annesi Terri – uyuşturucu bağımlısı
Kardeşi Robbie – 3,5 yaşında

............................................................................................................
I was very touched, I've been very sadly. After finishing the book, I could not get rid of the influence for a while.
I read first time Rowling who is the author of Harry Potter series. Those series do not attract me much interest. But i liked that book much.
The stories of people who live in the routine of daily life,  in a small town in England, in current time.
You dive into deep thought about relationships between adult humans, male-female relationships, relationships between adolescents, relationships between adolescents and adult parents and weaknesses, fears, desires of them, wealth and poverty, racism, xenophobia,  ethnocentrism, drug addiction, power struggle, etc…

Good people can make a difference in the World if they do not fall into pessimism, despair.
Krystal 's life would be very different if Barry Fairbrother had lived.

We dont have power to destroy all evil in all over the World, but for example we can make a difference only one child in need of help, or  only one animal who live on streets.

Greets to all people like Barry who care children in poverty and deprivation.

Pagford, a  small town which is relatively wealthy.
Fields, a suburb in which  the people live in poverty, deprivation. drugs, theft, prostitution, domestic violence are ordinary things.

Some people are unfortunate birth.
The children who growing up in lack of love, apathy, violence, abuse.
4-year-old poor Robbie,  16-year-old young girl Krystal are such unfortunate people.
Few people, good-hearted people like Barry tries to give them the attention and love, an effort to have their self-realization.
Many people like Mollison treat them derogatory, condescending glance, humiliating, exclusionary.  One thing they think they are away from them.
Why  good hearted people like Barry so few?
The majority of people ignore other people, animals, natüre.

many children like Krystal maybe can be a very good athlete, artist with a little care and love. Unfortunately Many children who do not this interest, live as a slave in the yoke of women traders, drug dealers.
.................................................................................................


Orijinal ismi
The Casual Vacancy

Çevirmen
Dost Körpe

Ülke
Birleşik Krallık
Özgün dili
İngilizce
Türü
Kara mizah
Yayınevi
Doğan Kitap
Türkçe basım tarihi
Mart 2013

Anadilinde basım tarihi
27 Eylül 2012

Sayfa sayısı
592


12 Kasım 2014 Çarşamba

Seni Her Şeyin Mümkün Olduğu Bir Yere Götüreceğim - Laurent Gounelle (Çevirmen : Işık Ergüden)

Harika bir roman. Tam benim romanım bu. Çok sevdim. Galiba artık benim favori romanım bu. Yazarın yüreğine sağlık. “Başka bir dünya mümkün” idealinin bir hayal değil gerçekten mümkün olabileceğinin güzel bir örneğini sunuyor bizlere. Fransız yazar Laurent Gounelle tam hayallerimdeki yaşamı anlatmış. Gerçekten bu kadar güzel yaşayan bir topluluk kalmış mı acaba dünyada.

Modern dünyadan uzakta, Amazonlarda, doğaya hükmetmeye çalışmadan, doğayı sömürmeden, doğa ile uyumlu, paylaşım ve dayanışma içinde mutlu, neşeli, özgürce yaşayan bir topluluk. Modern dünyada yaşayan bizlerin adlandırmasıyla “ilkel” bir topluluk.

Geçmiş sıkıntıları ve gelecek kaygıları taşımıyorlar. Yaşamlarında en önemli değerleri, sevgi. Sadece bulundukları anı yaşıyorlar. Anın harikuladeliğini yaşıyorlar. Doğanın bir parçası oldukları duygusuyla doğanın güzelliklerini hissederek yaşıyorlar. Para yok. Alışveriş yok. Mal biriktirme, yiyecek biriktirme yok. Hile, aldatma, yalan yok. Zaman sıkıntısı çekmiyorlar. Hayatı ağır, yavaş ve sakin yaşıyorlar. Yoğun işleri yok. Dolayısıyla aceleleri de yok. Ve tabi ki kaygı, stres, depresyon da yok.

Bencillik, çıkarcılık, mülkiyet ve egemenlik duygusu, daha fazla tüketme, insanları ve doğayı sömürme, rekabet gibi kapitalist uygarlık değerleri onlara empoze edildikten sonra yaşamlarının nasıl değiştiğini, insanların nasıl yozlaştığını fark ediyoruz.

İnsanlık doğadan uzaklaşarak, yabancılaşarak ne kadar berbat bir yaşamın içine sürüklenmiş onu fark ediyorsunuz. Belki de bu yüzden savaşlar, cinayetler, tecavüzler, doğanın ve insanın acımasızca sömürülmesinin yarattığı yıkımlar, acılar, gözyaşları dünyayı kasıp kavuruyor.

Elianta -  “Başka bir dünya” dan  güzel bir kadın
Krakus – Bizim dünyamızdan bolca bulunan bir adam.
Elianta yı çok sevdim. J Ah Elianta! beni yaşadığın yere çağırsan ne güzel olurdu.J
.......................................................................................................
"Le philosophe qui n’était pas sag" . A great novel. I liked very much. Probably, this is my favorite novel from now on. J
The auhtor  presents us that “another world is possible” isnt a dream, realizable an exemplary life.
French writer, Laurent Gounell fully wrote my life dreams.
I wonder, Is there such a community so beautiful  living in the World.

A community, away from the modern world, in the Amazon,  who live happy, cheerful and freely. They live in a sense of sharing and solidarity,  without trying to dominate nature, without exploit nature, harmony with natüre. They do not deal with past troubles and future concerns. The most important values in life is “love”. They just live in the moment. They think they're a part of natüre and live feeling the beauty of nature.

You realize that human away from natüre dragged into an alienated life sucks.
Maybe that's why the wars, murders, rapes, destruction caused by the exploitation of nature and people ruthlessly, pains, tears raging world.
...................................................................................................
Altı Çizilenler ; 












7 Kasım 2014 Cuma

Moda ve Erkek

Moda ve erkek sözcükleri  nedense pek yan yana gelmez.  Moda ve kadın daha çok yakıştırılır birbirine. Çok ta haksız değil bu yakıştırma. Kadın ve moda, kadın ve güzellik, kadın ve zerafet, kadın ve estetik kavramları daha çok yakışır birbirine. İnsanlık ilkellikten uzaklaştıkça erkekler de şık ve güzel giyinmeye daha çok önem verir oldular. 

Kadınlar erkeklere göre çok daha fazla moda ile, güzel giyinmekle, makyaj/süslenme ile ilgilenirler. Moda bloglarının büyük çoğunluğu kadınlar tarafından üretiliyor. Güzel, şık zarif kıyafetleri üzerlerine giyerek bol bol fotoğraf çekinip bloglarında sevenleri ile paylaşıyorlar. Baharda güzel kokuları ile muhteşem güzelliklerini sunan çiçekler gibi kadınlar da rengarenk güzel giysileri giyinerek güzelliklerini sunuyorlar. 

Nasıl Çiçekler güzel kokuları ile güzelliklerini sunarak doğayı güzelleştiriyorlarsa, kadınlar da şık zarif giysileri ile güzelliklerini sunarak dünyayı güzelleştiriyorlar.

Ben de pek çok erkek gibi  moda ile pek ilgilenmesem de çevremde bulunan kadınların da, erkeklerin de  şık giyinmesi,  zarif giyinmesi  çok hoş bir görüntü oluşturur. 


Biraz da erkekler kendilerini güzelleştirmekle ilgilensinler ve çevre güzelliği oluştursunlar, değil mi?

o zaman şu linklere dikkat ;

Birbirinden Güzel Kazaklar ;



Güzel Montlar ;








Birbirinden Güzel Pijamalar ;


2 Kasım 2014 Pazar

Tanrı Daima Tebdili Kıyafet Gezer - Laurent Gounelle

Laurent Gounelle den okuduğum ikinci kitap bu. Daha önce “mutlu olmak isteyen adam” ı okumuştum. Çok etkilenmiştim.

Kendini gerçekleştirmek, varoluşunu gerçekleştirmek, mutlu bir yaşam yaratmayı engelleyen zincirlerin farkına varmak üzerine insanı düşündüren, farkındalık gelişimine katkıda bulunan çok harika bir roman....

Bizi mutsuz bir yaşamın içine hapseden kaygılardan, korkulardan kurtulmak üzerine insanı düşündüren heyecanlı, ilham veren bir yaşam öyküsü.. 

İntiharın eşiğinde, mutsuzluk içindeki bir adamın, bilge bir psikiyatristin rehberliğinde günlük yaşam içerisinde daha farklı bir yol/davranış yöntemi deneyerek yaşamını nasıl değiştirebildiğine, nasıl daha özgür, daha mutlu bir yaşam yaratabildiğine  tanıklık ediyoruz. 


“DIEU VOYAGE TOUJOURS INCOGNITO” is second book I read from Laurent Gaunelle.
Previously, "the man who wants to be happy," (L'homme qui voulait être heureux)
I've read. I was impressed, liked it very much.
I liked this book too. İt makes you think about self-realization,  realize your existence, be aware of the obstacles to creating a happy life. Namely it is a very great novel that contribute to the development of awareness ..
İt makes us  aware of fears, concerns we carry in our brains which makes us imprison us into a miserable life.  A thrilling, inspiring life story..

We witness that how an unhappy man on the verge of suicide, change his life, create a happier life, freer life of  guidance of a wise  psychiatrist .


Altı Çizilenler ;








30 Eylül 2014 Salı

PASTORAL SENFONİ , DAR KAPI - ANDRE GİDE


Pastoral Senfoni ve Dar Kapı adlı 2 ayrı roman bir kitapta basılmış.

PASTORAL SENFONİ

Zaman, 1900 lü yılların başı

Yer, Fransa Paris ve Paris yakınları…

Önsözde yazılanlara göre yazarın kendi yaşamından bir kesitmiş.

Evli çocuklu bir rahip….

Tamamen merhamet,  iyilikseverlik duygularıyla kör, sahipsiz, bakımsız, kötü koşullarda yaşayan bir kız çocuğunu yuvasına alıp sahipleniyor.  Öz çocuğu gibi bakıyor. Hatta öz çocuklarından daha fazla ilgi, zaman harcıyor ona. Bu da aile içinde hoşnutsuzluklara, kıskançlıklara sebep oluyor. Özellike eşi Amelie, bu durumdan hiç hoşnut kalmıyor.
Gertrude.. Pasaklı ve bakımsız durumdayken Rahip’ in büyük özveri ile her gün saatlerce verdiği eğitim ve bakım ile günden güne gelişiyor, güzelleşiyor.
Ve işte doğa yapacağını yapıyor. Aralarında aşk doğuyor.

Bir yanda doğal ard niyetsiz gelişen insani duyguları..  öte yanda tanrının yasaları, toplumun ahlak kuralları..
Tanrının toplumun yasalarına aykırı olan bu durumdan dolayı mahcubiyet ve mutsuzluk içerisinde bocalayıp duruyorlar.

DAR KAPI
Alissa … genç bir kız. Dindar..  Sürekli dinsel kitaplar, incil, ayetler okuyor. Günlüğünü hep bu dinsel sözlerle dolduruyor.

Jerome.. genç bir erkek.
Ergenlik çağlarından beri yıllar yılı birbirlerine karşı büyük bir aşk, sevgi besliyorlar. Birlikte vakit geçirmekten, konuşmaktan büyük mutluluk duyuyorlar.

Jerome, ısrarla evlilik teklifi yaptığı halde Alissa reddediyor.

Alissa, sürekli tanrıya karşı bir suçluluk duygusu içinde..  Jerome ye aşık olduğu için. Jerome kendisine aşık olduğu için.
Jerome’ nin kendisine olan aşkı yüzünden tanrı ya sevgisinin azalacağını düşünüyor. ve suçluluk duygusu içinde boğuyor kendini. Jerome ile olan konuşmaları da hep bu konular etrafında dönüyor.

en doğal, en saf, en masum olan sevgilerini, aşklarını özgürce yaşayamıyorlar. Birbirlerini büyük bir aşkla sevgi ile seviyorlar. Ama aralarına dinsel inançlar giriyor sürekli.

Altı Çizilenler ;


19 Eylül 2014 Cuma

GOOGLE DOĞUM GÜNÜMÜ KUTLAMIŞ :)

Bir mesai gününde Google ı açınca doğum günü pastaları ile karşılaşınca ne ki acaba bu diye baktım..  sürprizle karşılaştım. Doğum günün kutlu olsun Şahin Şirin !  Doğum günüm tam belli olmadığı için pek aram yok doğum günü kutlaması ile. Tahminlere göre yazdığım bir doğum tarihi de olsa Google ın jestine çok mutlu oldum . J

40 lı yaşlarımın ortasındayım artık.. Bu defa hoşuma gitti ama bundan böyle yaşımı hatırlatmasan sevinirim sevgili Google ! :) J

15 Eylül 2014 Pazartesi

"EVDE YAZAR" MIMLEMIS BENİ

Yazılarını ilgiyle okuduğum sevgili "evde yazar" mimlemiş beni. Yazılarını özlediğim, sevdiğim köşe yazarları arasına girdi "evde yazar". Kendi yanıtladığı mimin cevaplarını gülümseyerek okurken yazının  sonunda ismime rastlamak sürpriz oldu. Sağ olsun var olsun mutlu olsun. 
Epeydir kurtulmuştuk mimlerden. J benim vereceğim cevaplar da hemen hemen sizinkinin aynısı dedim "evde yazar" a, kabul etmedi. Olmaz, kopya yasak dedi.

O halde buyrun....

1- Çok kitaptan oluşan seriler mi ya da tek kitaplar mı?

Ben de pek serileri bilmiyorum. Düşündümde kitaplığımda hiç seri kitap yok. Sevdiğim bir yazarın romanlarını peş peşe okuduğum dönemler olur bazan. İlk Gençlik yıllarımda Agatha Christie romanlarını peş peşe okumuştum. Bir ara doğan cüceloğlu kitaplarını okumuştum peş peşe. 

2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak? 

Böyle bir ayrım yapmak aklımın ucundan geçmez. Böyle bir şeyi düşünerek kitap seçen var mı ki? Tuhaf.. J

3- Kitapçıya gidip kitap almak mı, internet üzerinden kitap almak mı?

Tabiki kitapçıya gidip güzelce dolaşmak kitaplara dokunmak incelemek sonra da seçip  almak..

İnternetten alışverişe bir türlü elim varmıyor. Alışamadım. sevemedim.

4- Film olan kitapları mı dizi olan kitapları mı?

İkisini de pek tercih etmiyorum. Kitabını okuduktan sonra filmini izlediğim örneklerde genelde hayal kırıklığı yaşadığım için sevmiyorum. Önce filmini izlemişsem artık kitabı okuyasım gelmiyor. Film, sadece kitabın heyecan veren hikayesi ile ilgilenir. Kitap ise insanın düşünce dünyasını hayal dünyasını zenginleştiren bambaşka dünyalara götürür, bir güzel gezdirir insanı.

5- Günde 5 sayfa okumak mı yoksa haftada 5 kitap mı?

Tuhaf bir soru. J haftada 5 kitap okumak mümkün mü ki? Büyük yazarlar bile okuyabiliyorlar mı acaba bu kadar kitap. Benim ortalama sanırım 2 haftada bir kitap oluyor.

6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir yorumcu olmak? 

Yazar olmak hayalim vardı yıllar önce. Ama blog yazmaya başladıktan sonra bu işin o kadar da kolay bir şey olmadığını anladım. J

Profesyonel yorumcu işi çok saçma ve gereksiz geliyor. Bir edebiyat eserini, filmi yorumlama çok göreli bir şey. Hayran olduğum bir yazarın bile film/kitap tercihleri ile uyuşmayabilirim. Evde yazar ' ın bununla ilgili harika bir yazısını okumuştum. Eleştirmenlerle/gurmelerle ilgili ilk kez böyle bir değerlendirme yazısı ile karşılaştığım için çok hoşuma gitmişti. okumanızı tavsiye ederim. 
7- En sevdiğiniz 20 kitabı tekrar tekrar okumak mı yoksa her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitabı okumak mı?

Tabiki yeni kitaplar okumak. Okuduğum bir kitabı tekrar okuduğumu hiç hatırlamıyorum. Film de bile çoknadirdir tekrar izlediğim.

8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı?

Kitap satıcısı olmak oldum olası aklımın bir köşesinde hayallerimin arasında sessiz sedasız durur. Aydınlanmaya, kendini geliştirmeye çalışan insanlarla muhatap olmak, onlara yardımcı olmak çok harika bir iş..  Kütüphanede çalışmak ta fena değil. Hoşuma giderdi herhalde..

9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç diğer her türden kitaplar okumak mı?

Her türden kitap okumam tabi ki. Hem zamanı hem parayı boşa harcayacak böyle bir lüksüm olduğunu düşünmüyorum.  Sevdiğim ilgi duyduğum halde okuayamadığım o kadar çok kitap var ki. Yaşam çok kısa.. sevdiğim kitapların hepsini okuduktan sonra hayat devam ederse ilgi duymadığım kitaplara o zaman bakarız. J

10 - Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa sadece e-kitap okumak mı?

Tabiki normal kitap okumak. Fiziksel yani. Ekrandan okumayı pek sevmem. Gazeteyi bile ekrandan okumayı hiç sevmem. Genelde basılı gazete almayı tercih ederim.

Blog geleneklerine uyup ben de sizleri mimliyorum ; Şükranipek böceği, kurabiye çörek, Sui, Sevda , Sinem, kahve telvesi ve epeydir ortalarda görünmeyen, yazılarını özlediğim sevgili BBM mahallesi muhtarımız, mimlendiniz..


10 Eylül 2014 Çarşamba

Birand Bir Ömür, Ardına Bakmadan – Can Dündar



Mesleğine, işine tutkuyla bağlı, mesleğinde zirveyi hedeflemiş iyi bir insanın azim, mücadele, çalışkanlıklarla dolu yaşam öyküsü..

İnsanın içine işleyen güzel anlatımıyla sevgili Can Dündar’ ın kaleminden.

İşinde mesleğinde başarılı olmak isteyenler için örnek alınacak bir insan. Neşeli gülümseyişiyle içindeki çocuksu heyecanı hep diri tutan bir güzel insandı sevgili Mehmet Ali Birand…

Altı çizilenler ;

“Koşullar seni kıstırdığında, onları zorla… Yine de çıkış görünmüyorsa şansını bambaşka coğrafyalarda, yepyeni mecralarda ara.”/sf:190

Hayatta önemli olan, kaç savaşta yenildiğin değildir; önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğindir.
Bir de yenilgilerinden ne kadar ders alabildiğin.. /sf:320

26 Ağustos 2014 Salı

Başka Bir Dünya Üçlü İttifak – Maxime Chattam


Matt
Tobias
Ambre

14- 15 yaşlarında cesur yürekli, iyi kalpli, kötülüklerle, kötülerle savaşan 3 kahraman …

D&R dan indirimli kitaplar arasından tesadüfen almıştım. Okumaya başladıktan sonra fantastik,  bilim-kurgu tarzında olduğunu gördüm. İlk anda biraz hayal kırıklığı yaşadım. Nedense fantastik edebiyat pek ilgimi çekmiyor. Yazarın daha önce okuduğum romanı, çok etkileyici olarak aklımda kalmıştı. Gerçek yaşamdan, heyecan dozu yüksek bir aksiyon gerilimdi. Fantastik öğeler barındırsa da bu kitabı okudukça çok sevdim. Sıradan bir fantastik roman olmadığı anlaşılıyordu. Heyecan dozu yüksek bir macera sunarken, insanın doğa ile olan sorunlu ilişkisi üzerine uyarıcı bir mesajı da olduğunu görüyorsunuz. Kitabı okudukça doğa, evren, insan-doğa ilişkisi, insan türünün doğayı acımasızca tahrip ederek sömürmesi, dünyanın geleceği, çevre kirliliği, doğal felaketler, doğayı mahveden yetişkinlerin vahşiliği, doğa ile daha uyumlu yaşayan çocukların masumiyeti, insan-doğanın evrimi, şiddet, meşru şiddet, v.s. üzerine derin düşüncelere dalıyorsunuz....

 Altı çizilenler ;

 Yetişkinler çoğu zaman böyledir. Ya çok iyimser ya çok kötümser. Matt ender olarak insanların soğukkanlı kalabildiğini görmüştü. Bir felaket olduğunda bir kısım insan bağırıp çağırır, diğerlerini de felakete sürükler, diğer kısım ise dokunulmazlığı olduğunu düşünüp yine aynı sonla karşılaşır. Kahramanlar ise tam ortada durmayı bilen, telaşa kapılmayan fakat gerekli mesafede kalan insanlardır. …. Bu dünyanın “Kahramanları” olan iyi insanlar her türlü koşulda öfkelerini kontrol edebilirler miydi acaba? /sf : 34

 .. bize kendini sunan bu dünyada her şey yapılabilir, herkes için, bütün karakterler, bütün tutkular için yer var, yeter ki hangi rolü oynamak istediğimizi bulalım. /Sf: 186

 “Değişimimizi yönlendirmek ve ondan yararlanmayı öğrenmek için egzersizler yapmak gerekiyor.”

“Bu aylar alır! dedi Tobias umutsuzca.

“Belki ama kendi hayatımızı yaşamak istiyorsak buna değer!” /sf:194

 “Dünya bir özsavunma tepkisi başlattı, bunun habercileri, kasırgaların, yer sarsıntılarının, yanardağ püskürmelerinin artması ve hatta sıcaklıklardaki ve mevsimlerdeki değişikliklerdi. Ona kulak vermeyi beceremedik ve bu olay, 26 aralık akşamı, dünyayı yakıp yıkan Fırtına’yla tepe noktasına ulaştı.”/ sf:230

11 Temmuz 2014 Cuma

Serenad- Zülfü Livaneli


Son zamanlarda okuduğum en iyi, en etkileyici roman diyebilirim.

Kitaplarını okudukça daha bir sevdiğim sevgili Zülfü Llivaneli'nin yüreğine sağlık. Çalışkanlığıyla üretkenliğiyle örnek alınası bir iyi yürek, bir aydınlık insan.

Zaman zaman gözyaşlarımı tutmakta oldukça zorlandım.

Bir yanda, dünyayı cehenneme çeviren insanlar, o insanları besleyen zihniyetler, ırkçılık, önyargılar, faşizm, devlet ve iktidar, iktidar ve şiddet, dünya savaşları, katliamlar, soykırımlar.

Öte yanda, daha güzel bir dünya için kötülüklerle savaşan aydınlık insanlar..ve daha çok o iyi yürekli insanların dünyasında görünen hüzün, aşk, sevgi, vicdan gibi güzel duygular…

Bir yanda, farklı dinden, farklı mezhepten diye insanları katleden  acımasız, vahşi dinsel yobazlık.. öte yanda farklı dinden insanlara yardım etmeye çalışan iyi kalpli dindarlık..

Bir dinsel inancı, etnik kimliği, ırkı yüceltip diğerlerini aşağılamak, yok saymak, yok etmeye çalışmak ne kadar korkunç. Irkçılığın dinsel yobazlığın devlete egemen olduğu ülkelerde pek çok insan kimliklerini gizlemek zorunda kalır. Öyle bir korku iklimi oluşur ki kimliklerini kendi öz çocuklarından, torunlarından bile gizlerler.

Maximilian Wagner... Bilim insanı. Savaşın, insan vahşetlerinin acılarını yaşamış bir iyi yürek.

Maya Duran .. özgür, cesur, zarif, aydınlık yürekli bir güzel kadın.
Maya ‘nın babaannesinin çok hoşuma giden güzel nasihati ;

“Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kiminin ki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!” /sf:88

Altı Çizilenler ;

-          Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun?  Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!

-          Peki, sen ne görüyorsun bakalım?

-          İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan. /sf:153

Demek ki bu ülkede zulüm, Türk, Ermeni, Kürt, Rum, Yahudi tanımıyordu. Devletler herkese karşı zalimdi. /sf:154

Birçok ailede sağlanan sessiz anlaşmalar gereği, geçmişin o korkunç acıları yeni kuşaklara aktarılmayacak, her şeye sıfırdan başlanacaktı. Yılanlarla, akreplerle, tehlikeli kuyularla dolu arka bahçede oynamasına izin verilmeyen çocuklar gibiydik. Yakın tarihin acıları bizim tehlikeli arka bahçemizdi./ Sf:426

Devlet diye gerçek bir şey yok ki. En tepede kendini devlet sanarak kararlar alan, insanların yaşamasına yada ölmesine karar veren çobanlar var. /sf:434

Bu dünyada nereye gitsen doğanın güzelliği ve insanoğlunun zalimliği karşına çıkıyordu./sf:440

Üniversitemizde verdiği konferansta ve özel konuşmalarımızda profesör Wagner çok önemli bir konuya değinmişti. Profesör Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ ve Edward Said’in ‘Cehaletler Çatışması’ kavramlarına, ‘Önyargıların Çatışması’ teziyle katkıda bulunmuştu. Çünkü birbirleri hakkında önyargılar taşıyan insan topluluklarının sebep olduğu yıkımı, felaketi İkinci Dünya Savaşı yıllarında bizzat yaşamış ve dayanılmaz acılar çekmişti. /sf:472