10 Mart 2015 Salı

Şeytan, Melek ve Komünist - Nedim Gürsel

Nazım Hikmet biyografisi yazmış bir biyografi yazarının ağzından dinliyoruz hikayeyi. Berlinde Nazım Hikmet in arkadaşı olduğunu söyleyen Ali Albayrak adında bir adamın anlattıklarını aktarıyor.
Nazım Hikmet herkesçe bilinen gerçek bir karakter. Ali Albayrak adındaki karakter ise belirsiz. O ve anlattıkları gerçek mi kurgu mu? Belirsiz gibi duruyor. Bir roman mı okuyorsun biyografi mi okuyorsun belirsizleşiyor. Ve bu da can sıkıcı. Mühendisliğin etkisi midir bilmiyorum belirsizliği sevmiyorum. Sınırları, çerçevesi açık ve net olsun isterim.
O karakter ve anlattıkları gerçek ise bunu romanda aktarmak hiç doğru gelmiyor bana. Adamın ismini ve ajan olarak tuttuğu raporları içeren bir belgesel kitap yazmak daha dürüstçe olurdu.
Nedim Gürsel sevdiğim bir yazar. Gerek röportajlarında gerekse kitaplarında kendini gösteren düşünceleri ile büyük oranda hemfikirim.
Nazım Hikmet in arkadaşı olduğunu söyleyen Ali Albayrak adında birisi, o zamanlar Doğu Almanya nın istihbarat örgütü Stasi adına çalışan bir ajan. Nazım Hikmet i sürekli izleyerek hakkında raporlar tutuyor. Kendi ifadesi ile Nazım Hikmet sayesinde komünist düşünceyi benimsediği halde onun hakkında pek çok karalama, suçlama içeren olumsuz görüşler yazıyor raporlarına. Komünizme yeterince hizmet etmediğini, başına buyruk davrandığını, partiye, parti yöneticilerine yeterince itaatkar davranmadığı gibi pek çok olumsuz görüşler yazıyor hakkında. Bu yazdığı raporları Nazım Hikmet biyografisi yazmış yazara (roman karakteri) veriyor. Yazar da bunları biz okurlarla paylaşıyor.
Şiir ile pek aram olmadığı halde Nazım Hikmet şiirlerini okuduğum veya duyduğum anda hemen sarıp sarmalıyor. İnsanın ruhuna hemen dokunan müthiş bir büyüsü var.
………………
Okudukça içime doğanlar ;
Hitler ve arkadaşlarının toplantılar yaptığı Berlin deki köşkten de söz ediliyor kitapta. Nasyonal Sosyalist Parti üyesi bakan, müsteşar, hukuk doktorası yapmış hukukçu düzeyindeki insanlardan oluşan bir topluluk bu köşkte toplanarak tarihin en korkunç soykırımlarından biri olan Yahudi soykırımını nasıl yapacaklarını görüşüyorlar. Ve kararlar alıp daha sonra acımasızca uyguluyorlar. Bu toplantılarda Bethoven in sonatlarını dinliyorlarmış.
İlginç olan şu, bu kararları alıp uygulamaya koyanlar, hem eğitimli, hem sanatsever, hem sosyalist.
Bu bana çok ilginç geliyor. Kafamızdaki ezber düşünceleri sorgulamamız gerektiğini gösteriyor. Salt eğitimli olmak, sanatsever olmak veya sosyalist olmak insanı iyi bir insan yapmaya yetmiyor demek ki. Tarih boyunca diktatör liderlere yandaşlık yapan, yalakalık yapan, onların saltanatını sürdürmelerine büyük katkılarda bulunan pek çok yazar, sanatçı olagelmiştir.
Vicdandan merhametten iyilikten nasıl bu kadar uzak olabiliyor bu insanlar, anlamakta güçlük çekiyorum bazan.   
Geçenlerde gazetede okuduğum bir haberi de paylaşmak istiyorum sizlerle.   Moda dünyasının ünlü isimlerinden Lagerfeld adında birisi, defilelerinde gerçek hayvan kürkleri kullandığı için kendisini eleştiren PETA ya kızmış. ve kürkleri için hayvanların acımasızca öldürülmelerini şöyle savunmuş ;
"Kürk endüstrisini bitirirseniz avcılıktan para kazananlar nasıl geçinecek? Kuzeyde samur avlayan avcıların yapacak başka işleri yok, çünkü orada yapacak başka herhangi bir iş kolu daha yok!”
Şimdi bu adam evinde evcil hayvan da besliyor. İşte evinde evcil hayvan beslemek te insanı iyi bir insan yapmaya yetmiyor göründüğü gibi. Vicdandan uzak vahşi bir zihniyet taşımaya devam edebiliyor.

 Altı Çizilenler ;








2 Mart 2015 Pazartesi

Oxir be Mam Yaşar !


"Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun.
İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin.
"Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir.
"Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar."
/Yaşar Kemal'in okurlarına vasiyeti

Türkçe'nin ses bayrağı yarıya indi! Yaşar Kemal’in sözlüğünde bu ülkenin adı, “bin bir çiçekli bahçe”ydi. “Bir bahçede hep aynı çiçekten olursa o bahçe güzel olmaz. Sen, ben, o varız diye güzel bu bahçe. Koparma farklı çiçekleri, kalsın renkleriyle kokularıyla...” derdi. O, bu bahçenin tam ortasında koca bir çınar ağacıydı. O ağacın gölgesindeki bütün halklar kardeşten de öte, sevgiliydi. O yüzden Kürt’tü, Türk’tü, Arap’tı, Laz’dı, Çerkez’di, Ermeni’ydi, Musevi’ydi, Rum’du, Ezidi’ydi. O yüzden tüm insanlığın ortak değeriydi. Şimdi, “O güzel adam o güzel ata binip gitti”.