Nazım Hikmet biyografisi yazmış
bir biyografi yazarının ağzından dinliyoruz hikayeyi. Berlinde Nazım Hikmet in
arkadaşı olduğunu söyleyen Ali Albayrak adında bir adamın anlattıklarını
aktarıyor.
Nazım Hikmet herkesçe bilinen
gerçek bir karakter. Ali Albayrak adındaki karakter ise belirsiz. O ve
anlattıkları gerçek mi kurgu mu? Belirsiz gibi duruyor. Bir roman mı okuyorsun
biyografi mi okuyorsun belirsizleşiyor. Ve bu da can sıkıcı. Mühendisliğin etkisi
midir bilmiyorum belirsizliği sevmiyorum. Sınırları, çerçevesi açık ve net olsun
isterim.
O karakter ve anlattıkları gerçek
ise bunu romanda aktarmak hiç doğru gelmiyor bana. Adamın ismini ve ajan olarak
tuttuğu raporları içeren bir belgesel kitap yazmak daha dürüstçe olurdu.
Nedim Gürsel sevdiğim bir yazar. Gerek
röportajlarında gerekse kitaplarında kendini gösteren düşünceleri ile büyük
oranda hemfikirim.
Nazım Hikmet in arkadaşı olduğunu
söyleyen Ali Albayrak adında birisi, o zamanlar Doğu Almanya nın istihbarat
örgütü Stasi adına çalışan bir ajan. Nazım Hikmet i sürekli izleyerek hakkında
raporlar tutuyor. Kendi ifadesi ile Nazım Hikmet sayesinde komünist düşünceyi
benimsediği halde onun hakkında pek çok karalama, suçlama içeren olumsuz
görüşler yazıyor raporlarına. Komünizme yeterince hizmet etmediğini, başına
buyruk davrandığını, partiye, parti yöneticilerine yeterince itaatkar davranmadığı
gibi pek çok olumsuz görüşler yazıyor hakkında. Bu yazdığı raporları Nazım
Hikmet biyografisi yazmış yazara (roman karakteri) veriyor. Yazar da bunları
biz okurlarla paylaşıyor.
Şiir ile pek aram olmadığı halde Nazım
Hikmet şiirlerini okuduğum veya duyduğum anda hemen sarıp sarmalıyor. İnsanın ruhuna
hemen dokunan müthiş bir büyüsü var.
………………
Okudukça içime doğanlar ;
Hitler ve arkadaşlarının toplantılar
yaptığı Berlin deki köşkten de söz ediliyor kitapta. Nasyonal Sosyalist Parti
üyesi bakan, müsteşar, hukuk doktorası yapmış hukukçu düzeyindeki insanlardan
oluşan bir topluluk bu köşkte toplanarak tarihin en korkunç soykırımlarından
biri olan Yahudi soykırımını nasıl yapacaklarını görüşüyorlar. Ve kararlar alıp
daha sonra acımasızca uyguluyorlar. Bu toplantılarda Bethoven in sonatlarını
dinliyorlarmış.
İlginç olan şu, bu kararları alıp
uygulamaya koyanlar, hem eğitimli, hem sanatsever, hem sosyalist.
Bu bana çok ilginç geliyor. Kafamızdaki
ezber düşünceleri sorgulamamız gerektiğini gösteriyor. Salt eğitimli olmak,
sanatsever olmak veya sosyalist olmak insanı iyi bir insan yapmaya yetmiyor
demek ki. Tarih boyunca diktatör liderlere yandaşlık yapan, yalakalık yapan,
onların saltanatını sürdürmelerine büyük katkılarda bulunan pek çok yazar,
sanatçı olagelmiştir.
Vicdandan merhametten iyilikten nasıl
bu kadar uzak olabiliyor bu insanlar, anlamakta güçlük çekiyorum bazan.
Geçenlerde gazetede okuduğum bir
haberi de paylaşmak istiyorum sizlerle. Moda dünyasının ünlü isimlerinden Lagerfeld
adında birisi, defilelerinde gerçek hayvan kürkleri kullandığı için kendisini
eleştiren PETA ya kızmış. ve kürkleri için hayvanların acımasızca
öldürülmelerini şöyle savunmuş ;
"Kürk endüstrisini
bitirirseniz avcılıktan para kazananlar nasıl geçinecek? Kuzeyde samur avlayan
avcıların yapacak başka işleri yok, çünkü orada yapacak başka herhangi bir iş
kolu daha yok!”
Şimdi bu adam evinde evcil hayvan
da besliyor. İşte evinde evcil hayvan beslemek te insanı iyi bir insan yapmaya
yetmiyor göründüğü gibi. Vicdandan uzak vahşi bir zihniyet taşımaya devam
edebiliyor.
Altı Çizilenler ;