Lise çağlarında 4 genç erkek arkadaş.
15-16 aşlarında.
Alex, Pete, Georgie, Dim.
Yaptıkları kötülükleri, pislikleri anlatan, çete
lideri konumundaki Alex.
Onun ağzından dinliyoruz hikayeyi.
‘Kardeşlerim’ diyerek bitiriyor sözlerinin sonunu.
Ki bu çok sinir bozucu. Böyle pis birinin yakınlık ifade etmesi çok rahatsız
edici.
“Dört arkadaş akşamları çıkar buluşuruz. Önce bar’ımıza
gider, uyuşturularımızı içeriz. Sonra işe çıkarız. Artık ne çıkarsa. Bazen
yoldan geçen yaşlı bir lavuk görürüz. Tekme tokat yumruklarla adamı pataklarız.
Kahkahalar eşliğinde cebindeki mangırları alıp tüyeriz.
Bazen bir eve baskın yaparız. Erkeği iyice dövdükten sonra, kadına sırayla tecavüz
ederiz. Zorluk çıkarırsa öldürürüz.”
Hırsızlık, tecavüz, gasp, dayak, darp. Bütün
bunları eğlenerek yapıyorlar. Ve her gün işe gider gibi yapıyorlar bunları.
Aileleri orta sınıf denecek türden aileler. Çok
yoksul, çok berbat aile ortamları da yok.
Yaptıklarını çok olağan sıradan şeylermiş gibi
anlatan Alex’in bir ailesi var. Anne babası var. Geceleri Mozart, Bach, Bethoven
dinliyor. Okula gidiyor. Günlük gazete okuyor.
Böyle bir ortamda olmalarına rağmen bu kadar
kötülük yapabilmeleri onları, çok daha pislik insan haline getiriyor.
Kitabın edebi yönünü değerlendirmek ilgi alanımda
değil. Ama konuyu ele alış tarzı, verdiği mesaj çok rahatsız edici geldi.
“Çocukturlar gençtirler böyle ufak tefek
yaramazlıklar yapıyorlar ama yıllar sonra biraz olgun yaşlara gelince
düzeliyorlar, evleniyorlar, normal bir hayat yaşayabiliyorlar.”
Bu yapılanlar ufak tefek yaramazlıklar olarak değerlendirilebilir
mi? Çok aptalca.