21 Haziran 2019 Cuma

BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ – STEFAN ZWEİG

1700 lü yıllar. Fransız Devrimi öncesi.
Madame de Prie. Paris’de Versailles Sarayı’nın gözdelerinden bir kadın. 
Kral 15. Louis dönemi .

Kral ın emriyle aniden sürgüne yollanan bir kadının bunalımı, yaşadığı duygu fırtınaları .
Şaşaa, ihtişam, iktidar yoksa hayatın ne anlamı var ki? kadının hayata bakışı bu. bütün zamanlarda insan çoğunluğunun bakışı böyle galiba.
Saraya tekrar geri dönebilmek için, destek olmaları için geçmişten tanıdığı tüm etkili insanlara, subaylara mektuplar yazıyor. Ama nafile. Bütün zamanlarda çok benzer olan insan halleri. Etkili yerlerde iken etrafında pervane olan insanlar, makamı kaybedince hemen ortadan kayboluyorlar..
Saraya dönemeyince kendini artık yaşamıyor sayıyor. Yaşayan bir ölü gibi görüyor kendini..

9 Haziran 2019 Pazar

Leyla’nın Evi – Zülfü Livaneli


Livaneli yine harika bir roman yazmış.
Savaşlar, göçmenlik, yurtsuzluk, yuva, ev, aidiyet, göçe zorlanmak, Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş yılları, İstanbul..

Leyla hanım - Boğaziçi'nde Bosnalılar Yalısı'nda doğup büyümüş paşa torunu
Roxy –Rukiye – Alamancı kız, iki kültür arasında sıkışmış, aidiyetsiz
Yusuf – iyi kalpli gazeteci çocuk

Eğitimle, kültürle, sanatla beslenmemiş insanların kurnazlığı, açgözlülüğü. savaşların getirdiği trajediler.
Gezegendeki insan türünün büyük çoğunluğu tarafından bunlar vahşet değil trajedi olarak bile değerlendirilmiyor. Savaş hali başkadır çünkü. savaşlarda normaldir. Olur böyle şeyler. Diğer insanı, komşu evdeki, komşu ülkedeki, yada daha uzak diyardaki insanları öldürüyorsun. Malına, mülküne, arazisine el koyuyorsun. Kadınlara, kızlara tecavüz ediyorsun ya da zorla cariye, esir yapıyorsun. Savaş hali ise bütün bunlar normaldir.  
Kimse savaşları sorgulamaz. Neden başka insanlara, başka toplumlara ait olan mallara mülklere el koyarız ki?  


Kitaptan ;
  • Şairlerin dediği gibi, ''Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel bir kışla ama istanbul güzel bir şehir''di.

  • Boğaziçi'ndeki durgun yaşamın nazlı kadınları seslerini hiç yükseltmez, başlarına ne gelirse gelsin tevekkül ve sabırla dayanır, gözlerindeki acı ve sitem dayanılmayacak kadar artınca da süblime içer ve intihara teşebbüs ederlerdi.

  • Leyla eğer biraz daha zayıf biri olsaydı o anda ağlardı. İçinden ağlamak geliyor, boğazına yumrular tıkanıyordu ama her zaman kendine hakim olmayı bilirdi. Boğaziçi'nin çıtkırıldım nazeninlerinden biri değildi; mantıklı bir insandı. Duygularını belli etmemek üzere eğitilmişti, içi deniz gibi kabardığı anlarda bile ince yüzünün hiçbir adelesi oynamaz, ela gözleri karşısındakine dimdik bakardı.
  • Işin en kötü yanı da dünyanın herkes için cehennem olmadığını, daha iyi, daha mutlu, bir yaşamın varlığını bile bile buna katlanmak...
  • Ailesine karşı tek kalkanı da bu :''Bu kız delidir'' yargısının arkasındaki özgürlük duygusu.
  • Terslik, özgürlüğü erkekleşme gibi anlayarak kadınlığı küçük düşüren ve doğalarını değiştirmeye çalışan kadınlardaydı.
  • Leyla genç bir kız olduğunda, artık diğer insanların içine karışamayacak kadar çok şey biliyordu. Yalnız aile geçmişi değil, eğitim seviyesi de onu sıradan eğitim gören çocuklardan ebediyen ayırmıştı. Bilgisi ve görgüsü, bu gibi durumlarda hep görüldüğü gibi, Leyla'yı ömür boyu bir yalnızlığa itecekti.
  • Ali Yekta Bey, Leyla Hanımın ''saraylı'' edasından çok etkilenmiş, heyecanlanmış, eski günleri bulduğu düşüncesine kapılmıştı. Ne de olsa böylelerine pek sık rastlanmıyordu artık.''Hele İstanbul'u milyonlarca Anadolu köylüsü bastığından beri'' diye düşündü, ''Rumeli asilzadeleri geçmişe ait birer süs haline geldiler.'' 
  • Madem ki insanlar birbirine acı veriyordu, o zaman en güzel şey hayata meydan okumak ve mutlak bir yalnızlığı seçmekti.
  • Bu çocukların neredeyse hiç eğitilmemiş olduklarını görüyordu. Ne bilgi, ne kültür, ne de toplum içinde davranış kuralları. Öylesine büyümüş gitmişlerdi işte. Buna hayret ediyordu.
  • Mücadelelerin, savaşların çoğunun altında mülk kavgası var. Boşalan evler, dolan evler, mülk davaları, insanoğlunun barınma ihtiyacı, başının üstünde bir çatı bulunması temel gereksinimi, tarih boyunca birçok trajediye yol açmış.
  • Bazen insan elinde olmadan hiç istemediği durumlara sürüklenebiliyor. Daha önce aklından bile geçirmediği hadiselerin tam ortasında buluyor kendisini..

Kitap adı: Leyla’nın Evi
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa: 284
Baskı: 2012
Tür: Roman

1 Haziran 2019 Cumartesi

Devran – Selahattin Demirtaş

Bazen güldüren, bazen hüzünlendiren, bazen ağlatan hikayeler… Kimi komik, kimi trajikomik, kimi hüzünlü, kimi kederli, kimi can yakıcı hikayeler…
Demirtaş ’ ın yüreğine sağlık. çok iyi bir öykü kitabı yazmış..

Savcı Salim bey
Hasan Sürgücü – genç oğlunu kaybeden acılı baba
Devran  - sorgudaki işkencelere dayanamayıp ölen genç çocuk, delikanlı
Erzurum Karayazı ilçesi Yüksekkkaya köyü

Sultan Reşad’ın Torunu - Ziraat fakültesini yeni bitirmiş Diyarbakırlı Serhan’ın  Urfalı arkadaşının düğününde  yaşadığı komik bir anısı.

Fabrikada servis şöförlüğü yapan, atanamayan fizik öğretmeni ile aynı fabrikada işçi olarak çalışan Sevtap ‘ ın kesişen yaşamları. korku, cesaret, onur, gurur üzerine düşünüyorsunuz.

Köylerinin yakınında açılan taş ocağını şikayet etmek kaymakam'a başvuran köylülerin başına gelen trajikomik hikaye..

AVM de temizlik elemanı olarak çalışan Zeyno ile vurgun olduğu Serhat’ ın    yaşamlarından bir kesit.

Yusuf hoca ile  Esmer’ in hikayesini okurken gözlerim yaşardı. Hikaye bitince epey bir süre öylece kalakaldım.

Babası cenaze levazımatçısı olan Nazmi ile aşık olduğu kız Nevra nın hikayesi…