Livaneli yine
harika bir roman yazmış.
Savaşlar,
göçmenlik, yurtsuzluk, yuva, ev, aidiyet, göçe zorlanmak, Osmanlıdan
Cumhuriyete geçiş yılları, İstanbul..
Leyla hanım - Boğaziçi'nde
Bosnalılar Yalısı'nda doğup büyümüş paşa torunu
Roxy –Rukiye – Alamancı kız, iki kültür arasında sıkışmış, aidiyetsiz
Yusuf – iyi kalpli
gazeteci çocuk
Eğitimle, kültürle,
sanatla beslenmemiş insanların kurnazlığı, açgözlülüğü. savaşların getirdiği trajediler.
Gezegendeki insan türünün
büyük çoğunluğu tarafından bunlar vahşet değil trajedi olarak bile
değerlendirilmiyor. Savaş hali başkadır çünkü. savaşlarda normaldir. Olur böyle
şeyler. Diğer insanı, komşu evdeki, komşu ülkedeki, yada daha uzak diyardaki
insanları öldürüyorsun. Malına, mülküne, arazisine el koyuyorsun. Kadınlara,
kızlara tecavüz ediyorsun ya da zorla cariye, esir yapıyorsun. Savaş hali ise
bütün bunlar normaldir.
Kimse savaşları
sorgulamaz. Neden başka insanlara, başka toplumlara ait olan mallara mülklere
el koyarız ki?
Kitaptan ;
- Şairlerin
dediği gibi, ''Paris güzel bir salon, Londra güzel bir park, Berlin güzel
bir kışla ama istanbul güzel bir şehir''di.
- Boğaziçi'ndeki
durgun yaşamın nazlı kadınları seslerini hiç yükseltmez, başlarına ne
gelirse gelsin tevekkül ve sabırla dayanır, gözlerindeki acı ve sitem
dayanılmayacak kadar artınca da süblime içer ve intihara teşebbüs
ederlerdi.
- Leyla
eğer biraz daha zayıf biri olsaydı o anda ağlardı. İçinden ağlamak
geliyor, boğazına yumrular tıkanıyordu ama her zaman kendine hakim olmayı
bilirdi. Boğaziçi'nin çıtkırıldım nazeninlerinden biri değildi; mantıklı
bir insandı. Duygularını belli etmemek üzere eğitilmişti, içi deniz gibi
kabardığı anlarda bile ince yüzünün hiçbir adelesi oynamaz, ela gözleri
karşısındakine dimdik bakardı.
- Işin
en kötü yanı da dünyanın herkes için cehennem olmadığını, daha iyi, daha
mutlu, bir yaşamın varlığını bile bile buna katlanmak...
- Ailesine
karşı tek kalkanı da bu :''Bu kız delidir'' yargısının arkasındaki
özgürlük duygusu.
- Terslik,
özgürlüğü erkekleşme gibi anlayarak kadınlığı küçük düşüren ve doğalarını
değiştirmeye çalışan kadınlardaydı.
- Leyla
genç bir kız olduğunda, artık diğer insanların içine karışamayacak kadar
çok şey biliyordu. Yalnız aile geçmişi değil, eğitim seviyesi de onu
sıradan eğitim gören çocuklardan ebediyen ayırmıştı. Bilgisi ve görgüsü,
bu gibi durumlarda hep görüldüğü gibi, Leyla'yı ömür boyu bir yalnızlığa
itecekti.
- Ali
Yekta Bey, Leyla Hanımın ''saraylı'' edasından çok etkilenmiş,
heyecanlanmış, eski günleri bulduğu düşüncesine kapılmıştı. Ne de olsa
böylelerine pek sık rastlanmıyordu artık.''Hele İstanbul'u milyonlarca
Anadolu köylüsü bastığından beri'' diye düşündü, ''Rumeli asilzadeleri
geçmişe ait birer süs haline geldiler.''
- Madem
ki insanlar birbirine acı veriyordu, o zaman en güzel şey hayata meydan
okumak ve mutlak bir yalnızlığı seçmekti.
- Bu
çocukların neredeyse hiç eğitilmemiş olduklarını görüyordu. Ne bilgi, ne
kültür, ne de toplum içinde davranış kuralları. Öylesine büyümüş
gitmişlerdi işte. Buna hayret ediyordu.
- Mücadelelerin,
savaşların çoğunun altında mülk kavgası var. Boşalan evler, dolan evler,
mülk davaları, insanoğlunun barınma ihtiyacı, başının üstünde bir çatı
bulunması temel gereksinimi, tarih boyunca birçok trajediye yol açmış.
- Bazen
insan elinde olmadan hiç istemediği durumlara sürüklenebiliyor. Daha önce
aklından bile geçirmediği hadiselerin tam ortasında buluyor kendisini..
Kitap adı: Leyla’nın
Evi
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa: 284
Baskı: 2012
Tür: Roman