"İnsanın yürek burkan o derin içsel yalnızlığı" nı iliklerine kadar hissediyorsun.
Burada söz edilen yalnızlık, bildiğimiz anlamdaki yalnızlıktan çok daha öte bir şey. Bu yalnızlığı hissetmek için yalnız yaşayan bir insan olman gerekmiyor. Anne, baba, kardeşler, dede, nine v.s den oluşan geniş bir aile içinde yaşıyor olsan da, evin, eşin, sevgilin, çocukların, dostların olsa da, emirlerini yerine getirmeye hazır yüzlerce insan olsada çevrende, bu derin içsel yalnızlık duygusu insanın peşini bırakmayabiliyor.
Şimdi tam hatırlamıyorum ama sanırım K dergisinde okumuştum bir söz. Sarsıcı gelmişti.
"Sakin ol evlat, yalnızlık bu, bir başınasın bu dünyada; ne baban, ne annen, ne inancın yardım edebilir sana......"
Sevmediğim yanları : Kitabın hikayesini çok sevmedim. Gerçekdışı, fantastik, doğaüstü, hayali öğeler içeren eserleri pek sevmiyorum.
"Sakin ol evlat, yalnızlık bu, bir başınasın bu dünyada; ne baban, ne annen, ne inancın yardım edebilir sana......"
Sevmediğim yanları : Kitabın hikayesini çok sevmedim. Gerçekdışı, fantastik, doğaüstü, hayali öğeler içeren eserleri pek sevmiyorum.
Kitapta, düşler, hayaller, gerçekler, doğaüstü olaylar içiçe geçiyor, anlatılanların hangisi hayali, hangisi gerçek, anlamakta zorluk çekiyorsun. Uçan halılar, cinler, domuz kuyruklu doğan bebekler, liberallerle muhafazakarların iç savaşı, simya, çingeneler, yıllar süren uykusuzluk hastalığı, ceset kokmasın diye civa kaynatmalar, v.s.
Birkaç kuşaklık hikayesi anlatılan geniş bir ailede doğan çocuklara sürekli aynı isimler veya benzer isimler verildiği için, kim kimin oğlu, kim kimin halası, teyzesi, kardeşi karmakarışıyor. Sürekli aile soyağacına bakmak gerekiyor. İşin komik tarafı bazan kendileride karıştırıyor. Kitabın sonlarında ailenin en son kuşağından iki kişi, birbirleriyle üvey kardeş mi, teyze –yegen mi olduklarından emin değiller. :) Bunu öğrenmek için papazdaki vaftiz kayıtlarına bakmaya çalışıyorlar. :)
Kitap, oldukça popüler ve de Nobel ödüllü olunca çok etkileyici bir kitapla karşılaşacağımı düşünmüştüm. Pek öyle olmadı benim için.
Altı çizilenler :
Altı çizilenler :
Peder Nicanor Reyna, baktı ki Macondo halkı sevabı günahı rafa kaldırmış, vaftiz nedir, yortu nedir unutmuş, yüreği razı gelmedi bunca rezilliğe…. Kime yanaşsa, bunca yıldır papazsız da pekala yaşayıp gittiklerini, ruhlarına kimse aracılık etmeden de Tanrı’yla işlerini yürüttüklerini söylüyorlardı. /sf : 97
Mascote' nin dediğine göre, liberaller farmasondu, kötü kişilerdi, papazları sallandırıp asacaklar, dinsel kurallara boş verip, yok medeni nikahmış, yok boşanmaymış diye yeni icatlar çıkaracaklar, evlilik dışı çocuklarada öteki çocuklara tanınan hakları verecekler, ülkeyi federal sistemle bölüp parçalayarak devletin gücünü yıkacaklardı. Oysa güçlerini doğrudan doğruya Tanrı’dan alan muhafazakarlar, kurulu düzenin savunulmasını, asayişin sağlanmasını ve aile kurumunun kutsallığının, ahlakının korunmasını istiyorlardı. Onlar İsa efendimizin dininin bekçileri, egemenlik ilkesinin savunucularıydılar ve ülkenin özerk idari bölümlere ayrılmasına göz yummayacaklar, vatanın bütünlüğünü sağlayacaklardı. Auraliano, insancıl duygularının etkisinde, evlilik dışı çocuklar konusundaki tutumları yüzünden Liberallere hak verdi. Ama elle tutulmayan şeyler üzerindeki tartışmaların nasıl olup da tarafları savaşın eşiğine getirebildiğine hiç aklı ermedi. /sf :112
Elçi, parti liderlerinin, ülkenin iç kesimlerindeki asi liderlerle ilşiki kurdukalrını ve Liberallere verilecek üç bakanlık koltuğu, temsilciler meclisinde azınlığın temsil edilmesi ve silah bırakan asiler için genel af karşılığında ateşkes anlaşması pazarlığında olduklarını doğruladı./sf: 164
Ursula, yargıçlar kuruluna, unutmayın ki, Tanrı bizlere ömür verdiği sürece ana olarak kalacağız ve sizler ne denli büyük devrimciler olursanız olun, saygısızlık yapmaya kalkıştığınız anda donunuzu sıyırıp bir güzel kötek atmak hakkımızdır./sf : 181
Üzüldüğüm beni öldürmeniz değil, … Beni asıl üzen, “askerlikten onca nefret ettikten, askerlerle onca çarpıştıktan sonra, sonunda senin de onlardan beter olman. Ve dünyada hiçbir ülkü bu denli alçalmaya değmez.” / sf: 182
Arka kapak :
"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı büyük bir dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."