Bir dönem romanı. 1910-13 yılları, Osmanlı
imparatorluğu nun başkenti İstanbul.
Osmanlı balkan savaşları, Osmanlı Devlet
yönetiminde iktidar kavgaları, istibdad (diktatörlük-baskı) - hürriyet
tartışmaları, cinayetler, suikastlar, ordu içinde cuntalar, cepheleşmeler, basına
sansür, haberleri saptırarak halka verme, muhalifleri ezme, laik-batıcı –
İslamcı-padişah yanlıları nın iktidar kavgaları, ordu desteğiyle darbe yaparak
yönetimi ele geçirme, erkek kadın ilişkileri, aşk, v.s.
Ordu içinde gruplaşmalar.
Halaskar Zabitan olarak adlandırılan grup :
padişah yanlısı, dindar, islamcı askerler
İttihatçı subaylar olarak adlandırılan grup:
nispeten laik, Batı değerlerine daha yakın, modern, hürriyet yanlısı, istibdada
karşı
Osmanlı- Balkan (Bulgar) savaşları, askerlerin
morallerinin bozukluğu, açlık, sefalet, peşpeşe yenilgiler, Bulgarların
İstanbul a dayanmaları, Osmanlı devletinin mütareke görüşmelerine başlaması.
İttihatçılar, aralarında gizli görüşmeler yaparak
imparatorluğun zelil duruma düşürüldüğünü, memleketi bu durumdan kurtarmaları
gerektiğini söylüyorlar. Darbe yaparak yönetimi devralmaları gerektiği kararını
veriyorlar.
Ünlü Bab-ı Ali baskınını gerçekleştirerek yönetimi
değiştiriyorlar.
Bab-ı Ali baskını gerçekten bu romanda anlatıldığı
gibi mi olmuş? Şaşırdım.
O zamanlar 32-33 yaşlarında, binbaşı rütbesinde
bir subay olan Enver bey ve 6-7 arkadaşı, ordu içinden de destek alarak, yanlarında 20 - 30 tane de silahlı adamla
kabineyi basarak darbe yapıyorlar.
Aradan 100 yıl geçmiş. Bir asır geçmiş. Memlekette
sanki pek bir şey değişmemiş. Ne kadar ilginç geldi. Tuhaf oluyor insan.
Hikmet bey, genç karısı Dilevser
Nizam ve Rukiye üvey kardeş
Nizamın babası, Hikmet bey
Nizam ve Rukiye nin Annesi- Mehpare hanım, çok
güzel kadın
Rukiye nin babası, Şeyh efendi
Dilara hanım
Ragıp bey
Mösyö Lausanne – Fransız gazeteci
Kamil bey- Osman paşanın oğlu, kumarbaz
Anya- Rus kadın, kumarhanede piyanist
Tevfik bey – Rukiyenin kocası, Sadaret te
(başbakanlık) ta memur
Mihrişah sultan – hikmet bey in annesi, eski
padişahın doktorunun sabık zevcesi
İlginçlikler ;
Haberlere sansür, halka yanlış, saptırılmış
haberler verme işi, ta o zamanlardan başlamış demek ki.
Elektrik daha yani yeni gelmeye başlıyor İstanbul
a. Paris e 20 yıl önce gelmiş olduğunu söylüyor karakterlerden biri.
Savaşta yaralanan binbaşı Ragıp bey cephede
yaralanıyor. İstanbulda hastaneye yatırılıyor.
Hastanede hemşiresi Efronya.
Efronya ermeni, kocası Osmanlı devletinin bir subayı.
Hiç tuhaf karşılanmıyor. Günlük yaşamın içinde çok olağan bir şey olduğu belli.
Hariciye nazırı (Dışişleri bakanı) – Noradinkyan
efendi olarak geçiyor. İsminden anlaşıldığı kadarıyla muhtemelen ermeni olsa
gerektir.
Müstebit (diktatör), gerici olarak değerlendirilen
sultan Abdulhamit döneminde ve daha önceki dönemlerde Ermeniler yüzyıllarca sıradan
diğer yurttaşlar gibi yaşamışlar. Kendilerini laik, batı değerlerine yakın,
hürriyet yanlısı olarak nitelendiren İttihatçıların iktidar olduğu dönemlerde
ise hayatları cehenneme çevrilerek bu topraklardan sürüldüler, yok edildiler. İttihatçıların
zihniyet dünyasının önemli kısmını devralan cumhuriyet yöneticileri de ne yazık
ki benzer politikalara devam ettiler.
Hükümet politikalarını eleştiren aydın, gazeteci
yazarları, muhalif siyasetçileri hapislerde, zindanlarda süründürme geleneği de
yine o günlerden bu yana aynen devam ediyor. Toplumun vicdanı, aydınlatıcıları
olan bu insanlar el üstünde tutulması gerekirken zindanlarda süründürülüyorlar
ne yazık ki.
İşte 100 yıl sonra günümüzde yine hapislerde
süründürülen sevgili Ahmet Altan, Ahmet Şık, Kadri Gürsel ve diğer Cumhuriyet gazetesi
yazarları, Selahattin Demirtaş, Enis Berberoğlu, Nazlı Ilıcak ve diğer tüm gazeteci,
yazar ve politikacıların en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşmalarını
diliyorum.