21 Ekim 2018 Pazar

HAYAT İŞTE BÖYLE GEÇİP GİDİYOR – HASAN CEMAL


Kitabın sunuşunda, sevgili Hasan Cemal, şunu söylüyor ; “Bu kitapta kendimi anlatıyorum. Ama kendimi anlatırken, kendi kendimle kim bilir kaçıncı kez yüzleşirken yalnız dünü değil bugünü de yazıyorum. Çünkü bu alem memlekette geçmiş bir türlü geçmiş olamıyor, tarih bir türlü tarih olamıyor. Ve tarih her zaman paçamızdan çekmeye devam ediyor”

Sevgili Hasan Cemal in 13. kitabıymış bu kitap. Hayatını, ailesini, 50 yıllık gazetecilik serüvenini, Türkiyenin son 50 yılına damgasını vurmuş politikacılarını içtenlikle anlatıyor. Sanki karşısında oturmuş huşu içinde onu dinler gibi okudum. Su gibi aktı gitti.
Namuslu, vicdanlı, demokrat bir güzel insan, çok değerli bir gazeteci yazar sevgili Hasan Cemal. Her yazısını zevkle okuduğum, çok etkilendiğim bir yazar. Devleti yönetenlerin başdanışmanı olması gerekirken bir gazetede bile yazamaz hale getirildi. Çok yazık. Böyle değerli insanların kenara itilmesi ne büyük kayıp bu ülke için.



Altı Çizilenler ;

          “73 yaşındayım. 48 yıldır gazeteciyim. Hiç bu kadar mutsuz olmadım. Hukuk ve özgürlüğün hiç bu kadar ayaklar altına alındığına tanık olmadım.”

          “Kimse kaderiyle ölmüyor buralarda… Kaderinle ölmek buralarda lüks.”

          “Bitti mi yolculuk?”  “Daha bitmedi, çünkü tarih bir türlü tarih olamıyor bu memlekette…….Hep eksik bi’şeyler vardır hayatta.”

          “Ben gazeteciyim. Dünyanın ve Türkiye’nin hallerinden, güncel olandan bir türlü kopamıyorum. Sanki hep filmin sonunu görecekmişim gibi yaşamak benim hayat tarzım olmuş. Filmin sonu ne mi? Özgürlük, demokrasi, barış…Şu günlerde hepsi benim dünyama o kadar uzak ki…”
           “Babam, Cumhuriyet’e ilk kez geliyordu; 77 yaşındaydı, canı çok sıkkındı, iş arıyordu.
Babam hiç emeklilik yaşamadı. 1980’de 80 yaşında ölünceye kadar çalıştı. Almancasıyla yaptığı ticari çevirilerden, kendi deyişiyle mütercimlikten kazandı bütün hayatını. Bizleri büyüttü, yetiştirdi. Cemal Paşa’nın en büyük oğlunun kendi evi olmadı. Hep kirada oturduk."
           "Ölümünden birkaç yıl önce, 1977 olabilir, çat kapı gazeteye gelmişti. Hiç yapmadığı bir şeydi bu. Cağaloğlu’nda, Cumhuriyet gazetesi mutfağındaki sekreterlik, muhabirlik yıllarımdı. Şaşırmıştım. Gazeteye ilk defa geliyordu. Orta katta boş bir yazar odası bulup, çayla, kahveyle ağırlamaya çalışmıştım sevgili babamı. Canı çok sıkkındı. İş arıyordu. 77 yaşındaydı.
Karaköy’de bir iki yere girip çıkmıştı ama ona göre iş yoktu. “Beybaba, çalışmak için fazla yaşlısın!” demişlerdi. Bunu söylerken yüzüme bakamamıştı. Ben de çaresizliğimi içime akıtmıştım."
           "Cemal Paşa’nın, Tiflis’te öldürülmeden yaklaşık iki yıl önce oğlu Ahmet Cemal’e Kabil’den yazdığı son mektup da ;
“… Oğlum, sana ismimden başka miras kalacak hiçbir şeyim yoktur. Hiç beş paralık bir servete malik değilim…”
         “Babamın kaç ipi vardı hayatta; peki ya benim?
Babam Midilli’yi hiç gördü mü acaba, babası Cemal Paşa’nın 1872’de doğduğu bu güzel adayı? Ne bileyim, bir kadeh uzo parlattı mı Midilli’de?
Ne kadar da içine kapalı bir adamdı sevgili babam. Ben de ona benzedim galiba…
Babamın kaç ipi vardı hayatta?
Öğle vakti Midilli çarşısında buzlu uzosunu yudumlayan ihtiyarın acaba kaç ipi var hayatta? Peki ya benim? Siyaset… Futbol… Başka? Yoksa çok mu yoksulum?"
           “Annem ‘Cemal Paşa’nın gelini’ydi; belli etmezdi ama bundan hoşlanırdı”
Annem Ayşe Cemal’in bütün tahsili, Kadıköy’deki bir Fransız orta okulundan terkti. Arada bir çat pat Fransızca konuşmaktan hoşlanırdı.
Bu arada, Cemal Paşa ailesinin bazı fertleri tarafından kendisine bazen tepeden, biraz mavi kanlı edayla bakıldığını hisseder, canı sıkılır, fakat belli etmezdi.
Çok iyi bir ev kadınıydı. Hep kıt kanaat geçinmiş bir ailenin dar bütçesini idare edebilmişti. Babamın rakı sofrasını her zaman renkli kılmayı ve babamı erkek kardeşlerinin aksine evine bağlamayı başarmıştı.”

11 Ekim 2018 Perşembe

ÖZGÜRLÜĞE UÇUŞ – Delia Steinberg Guzman

Altı Çizilenler ;


  • İnsanın kendisi olması, varoluşa sıkıntılı bir şekilde kendini itmesi ve ulaşmaya bırakmasıdır. Hiç kimseye, hiçbir şeye ve hatta kendisine bile itaat etmemesidir.

  • Uzak olsa bile ulaşılması amaçlananı hiçbir zaman gözümüzün önünden ayırmadan günbegün coşkuyu sürdürebilmek için yeterli sabıra sahip olunmalıdır.



  • Bir çiçeği sulamakta veya sulamamakta özgürüz. Seçim yapabiliriz. Sulamazsak kendimizi özgür hissedebiliriz ama çiçeğimiz olmaz. Sularsak çiçeğimiz olduğu gibi onlara bakma yolunu bildiğimiz için daha pek çok çiçeğimiz de olabilir.
  • Yalnızca fiziksel rahatlama için değil özellikle psikolojik ve zihinsel anlamda da dinlenmek, “nefes almak” gerekir.  Çevremize ve iç dünyamıza doğru akıllıca bir bakış atmamıza imkan sağlayan bir dinlenme eylemi gerekmektedir.
  • Bizi ilgilendirmeyen şeylerden ötürü ya da ilgilenmeyi bilmediğimiz şeylerden ötürü yorulmaktayız. İşimizin arasında nefes almayı bilmemekten yoruluyoruz.
  • Temiz hava ile içimizi doldurmak, gökyüzüne bakarak ve onda kaybolmak, ateşin dansını ya da suyun akışını izlemek, bir bitkinin yapraklarını okşamak veya evcil bir hayvanla oynamak, sevdiğimiz insanlarla sohbet etmek, hayranı olduğumuz kitapları okumak bizi dinlendirir.
  • Dinlenmek, her şeyden önce, yorgunluğumuza değmeyen şeylerle kendimizi yersiz ve zamansız yormamaktır.
  • Varış noktasına ulaşmak için, birbirine benzer birçok adımın atılması gerekmektedir. Bu arada patikada her seferinde biraz daha ileriye ve biraz daha yukarıya doğru ilerlemekteyiz.
  • Hiç kimse bir başkasına, eksikliğini hissettiği kişisel dengeyi veremez. Yardım edebilir, tavsiye verebilir, doğru yola yöneltebilir. Ama herkes kendi yolundan yürümelidir. Bu, herkesin kendi başına kazanması gereken bir şeydir.
  • Büyümek isteyen kişi zorluğu neşe ile kabul eder. çünkü zorluk onun ilerlemeye devam etmeye hazır olduğunu gösterir.  Kolay olan şu anda zaten bana bağlı olandır, zor olan ise fethetmem gerekendir.