30 Aralık 2013 Pazartesi

Ülkemizden Gerçek Başarı Öyküleri 2 -Vedat akman


O kadar kötü örnekler yayınlandı ki kişisel gelişim konusunda, bu kitaplara karşı pek çoğumuzda bir soğukluk oluştu.   Bu kitapta anlatılan başarı öyküleri  hoşuma gitti. İnsana ilham veren, umut veren, bazan da insanın içini kıpır kıpır eden sıcacık insan hikayeleri…
Başarı öykülerini okumak genelde hoşuma gider. İnsana ilham verir, umut verir.

Çok zengin olmak, güçlü pozisyonlar elde etmek,  güçlü makamlara ulaşmak, v.s gibi daha çok dış başarıyı, maddi başarıları putlaştıran, bu başarıları hayattaki en önemli değerler gibi sunan, bu başarılara ulaşmak için hırs aşılayan kişisel gelişim yayınları kötü örnekler benim için..
Benim için başarılı insanın özellikleri örneğin şunlar olabilir ; J

-Mutlu olmasını bilmek
-Sevgi, neşe ve sevinç dolu olmak.  Bunları bir gülün güzel kokusunu yaydığı gibi çevresine saçmak..

-Daha güzel bir dünya için çabalamak
-Merhametli olmak, vicdanlı olmak

-Doğaya, doğal yaşama saygılı olmak, hayvanlara değer vermek,  sevgi beslemek
-Her ne olursa olsun mesleğini, işini itina ile yapmak.

Kendi adıma bunları başarırsam tamamdır diye düşünürüm.:)

Neden başarı öyküleri? Cevabı kitaptan;
Bir öykü başkalarıyla ilişkimizi aydınlatabilir, yüreğimizde şefkat duyguları yaratabilir, bir mucize hissi uyandırabilir ya da “bu işte hepimiz birlikteyiz” fikrini doğrulayabilir. Bir öykü neden burada olduğumuzu uzun uzun düşünmemizi sağlayabilir. Bir öykü bizi şaşırtıp yeni bir gerçeği fark etmemize, yeni bir bakış açısı edinmemize, evreni yeni bir biçimde algılamamıza neden olabilir./ Ruth Stoter / sf:40

Kitapta pek çok güzel öyküler var.
Enis Durna’ nın engellere rağmen azim ve tutkuyla hayata sarılması ve müthiş başarılara imza atması.     

Palyaço doktorların hikayesi…
Ne güzel insanlar.. ne yüce gönüllü insanlar… 
Bu kitap sayesinde ilk defa duydum..  Nasıl imrendim onlara.

Hayatı güzelleştirmek için, daha güzel bir dünya için kendimizi heder etmemiz gerekmiyor. Çok basit çalışmalarla, enerjimizin küçük bir kısmını harcayarak gönüllülere, vakıflara destek verebiliriz..
Türkiye de 5 tane palyaço doktor varmış. (Kitabın yazıldığı tarihte)

Uzun süreli tedavi gören çocukları güldürmeye çalışan, onlara mutluluk ve umut aşılayan bu yüce gönüllü insanlara selam olsun.
Bu dünyayı güzelleştirmek için elinden gelen çabayı gösteren bu güzel insanlar ne de güzel örnek oluyorlar
Bu palyaço doktorların isimlerini yazmak istiyorum ;

Ali Çekirdekçi . .. dizi reklam oyuncusu
Yasemin Çekirdekçi .. anne
Yeşim Osman.. ana okulu öğretmeni
Şule Bayram.. öğretim görevlisi
Akın Beğenmez.. muhasebeci

Başarı öyküsü anlatılan kahramanlar kadar perde arkasındaki kahramanlar da beni çok etkiler. Onlar biraz ihmal ediliyor gibi geliyor.
Örneğin Enis Durna’ nın hayranlık veren azim, kararlılık ve umutlu tutumu kadar, onu motive eden, sevgi, ilgi ve desteklerini esirgemeyen anne ve babası da oldukça başarılı insanlardır diye düşünüyorum. Okulu bırakacakken onu bu kararından vazgeçiren öğretmenleri de çok takdire değer ve başarılı insanlardır.

Down sendromlu çocukların bir kafede çalışarak hayata tutunmaları elbette büyük bir başarı..ancak  böyle bir kafe fikrini düşünen, hayata geçiren, o çocukların böyle bir kafede çalışmalarını sağlayan  kamu görevlileri de yüce gönüllü ve başarılı insanlardır.
Kitabın basım yılı 2002

Altı çizilenler
Oğlum, bütün hayatını kolların ve ayakların belirlemeyecek. Hayatına asıl yön verecek olan beynin ve kalbindir. Bir şeyi gerçekten istiyorsan, bütün engelleri yenip ona ulaşabilirsin. /Shelton Skelton sf:42

Dünyanın acı ile dolu olduğu doğrudur ama bir çok insan da bunun üstesinden gelmektedir. /Helen Keller sf:42
Olumsuz düşünceleri zihinsel canavarlar halini almadan önce yok edin. /sf:52

Dünyada birçok kabiliyetli kişiler, küçük bir cesaret sahibi olmadıkları için kaybolurlar. /sf:129
Hayatta rastladığım herkes, bir bakımdan bana üstündür. Bu yüzden kendisinden bir şeyler öğrenebilirim. /Emerson sf:136


26 Aralık 2013 Perşembe

Akışı Olmayan Sular - Pınar Kür

Çok güzeldi. Çok beğendim. İlk kez bir Pınar Kür kitabı okudum. Yazar kimliği ile yeni tanışmış oldum. Birbirinden bağımsız 5 öykü var kitapta.  

Kitabı bitirip elimden bırakınca derin bir hüzün duygusu hissettim.

Değişen dünya koşulları, değişen yaşamlar, değişen değerler yada değerlerin öncelik sırasının değişmesi, yozlaşma, 80 li yıllarda İstanbul da aile, toplum, mahalle, toplumun genel kültürü, zihniyeti v.s üzerine insanı hüzünlendirdiği kadar da düşündüren insan hikayeleri..

1980 li yılların başında 50 yaşında bir adamın yaşam sorgulamaları. İstanbul Beyoğlu’nda geçen çocukluk yılları. Musevi ve Rum komşularla iç içe bir yaşam. Anne ile çocuk arasındaki sevgi ilişkisi. Bazen bütün bir yaşam boyunca yaşanan mutluluk veya mutsuzluk anne/baba ile olan sevgi ilişkisinin sağlıklı düzeylerde olup olmamasına bağlı olabiliyor. 

40 yaşlarında bir adamın ta 13 yaşlarında iken aşık olduğu genç kız Leyla…
Çocukluk yıllarında hayallerini süsleyen Leyla’nın acıklı hikayesi..
İnsanın en deli dolu olduğu yıllar. Gençlik yılları. 18 yaşlarında iken Leyla’nın  bir erkekle ilişki yaşaması hayatını karartıyor. Daha doğrusu bir genç kızın böyle bir “suç” işlemesi karşısında aile ve toplumun kahramanca elele vererek kızcağızı ölüme sürükleyişlerinin hikayesi. Bu ilkel vahşi karanlık zihniyete göre böyle  bir suç, ailenin şerefine, namusuna halel getirir. Suçu işleyen kurban edilmelidir.
Önce delirtiyorlar kızı. Sonra günlerden bir gün denizden cesedini alıyorlar.
Aile ve toplum temizlenmiş oluyor..  :(

Nezaket, zerafet, sevecenlik, asalet ve kültür gibi pek çok güzellikleri bir arada taşıyan eski bir İstanbul hanımefendisi Nebile hanım’ın hikayesi.
Zamanla değişen sosyoekonomik yaşamlar..

Kitabın basım tarihi, 2004. İlk baskı ise 1983 müş.
Yazarın kitapları listesinde çoğu roman olan 10 tane kitabı var. (2004 ‘e kadar)

Okunmaya değer ne kadar çok kitap var diye düşündüm. Okunası bir yazar olarak hafızamın bir kenarına kaydettim. 

Şaşırtıcı, tuhaf gelen bir iki noktayı da söylemeden geçmeyim. Aslında 80 li yıllarda ben de çocuktum. Bana çok ta tuhaf gelmemesi gerekirdi. J  ama işte insan o kadar çabuk unutuyor ki..

1.olay :
Adam hastanede yatarken ziyaretine gelen kız kardeşi, hasta odasında püfür püfür sigara içiyor. J

2.olay:

13 yaşında bir erkek çocuğunun gizli gizli yazdığı aşk şiirlerini sakladığı yerde gören anne çileden çıkıyor. Azarlıyor. Bağırıyor. Babaya şikayet ediyor. Büyük bir ayıp işlemiş gibi birlikte iyice bir azarlıyorlar çocuğu. "Bu ne serseriliktir, şairlerin başına neler geliyor biliyor musun, hep zindanları hapisleri boyluyorlar." Çocuğun şiirlerini yazdığı bütün kağıt tomarlarını yakıyorlar.

Altı Çizilenler ;
Niçin kaçtım? Niçin gitmeyi düşünmekten bile kaçındım? Yapmadım. Yapamadım. Yapamadığım, yapmayı istemekten kaçındığım öyle çok şey var ki. Neden? Yaşama sahip çıkabileceğim her an’ı neden kaçırdım? Her türlü yaşamayı neden hep reddettim? Neydi korktuğum? Neden, neden çekindim hep? Kapıyı çaldığımda içeride başka biri olabilir. Ben seviyorum dediğimde birisi gülebilir. Seviyor sansam da başka bir sevdiği vardır. Var sandığım şeyler belki de yoktur. Gülünç olma. Rezil olma. Herkesin içinde ağlama. Sanki rezil olmayı göze alamayan biri yaşıyorum, yaşadım, diyebilirmiş gibi./sf:40

Bir başkasının yaşamını sürdürüyormuşum duygusu sık sık uyanmazdı içimde. Belki arada bir. Şimdiki gibi her anıma egemen değildi. … asıl yaşamımı yaşamadığımı, ama aradığımı duyardım, hiç bulamayacağımı aklıma getirmeyip hemen o sırada bulamadığım, yakalayamadığım için sabırsızlanır, kimi kez hırçınlaşırdım. Şimdiki gibi, asıl yaşamımı yitirdiğimin, hiç yakalayamadan yitirdiğimin bir başkasının yaşamını sürdürmenin bilinciyle bunalmazdım. /sf:97

Bir köprüydüm arada ya da aslında köprünün üstünde gidip gelen bir kişi, iki tarafı da bilen, bu tarafı yeğleyen, ama öte tarafta yaşamak zorunluluğunu doğuştan ister istemez kabullenmiş bir genç kişi. /sf:159

12 Aralık 2013 Perşembe

SPOR VE SAĞLIKLI BESLENME İLE DAHA MUTLUYUM

Sui'nin zayıflama ve spor ile ilgili yazdığı yazılara yorum yazınca bunlarla ilgili deneyimlerimi yazmam konusunda beni teşvik etti. Tavsiyesine uyup yazıyorum. :)

Yaklaşık 2 yıl önce 2011 yılı ekim ayında kendimi çok mutsuz hissettiğim bir anda okuduğum bir yazı çok etkiledi beni. Bu yazıyı blogumda paylaşmıştım.  

“Hayatinizda değişiklikler yaratmak icin en guzel yol ne biliyor musunuz? Bir kerede bir küçük pozitif degisiklik yapmayı bir alıskanlık haline getirmek. Büyük değişikliklere niyet edip onlara takılı kalmanın yerine, “bir küçük pozitif degişiklik” kavramı çok iyi çalışıyor."

Yazının devamı ; tık tık

Yaşamımla ilgili uygulayamadığım bazı kararları bir başka bahara erteleyip yapabileceğim değişiklikler üzerinde yoğunlaşmaya karar verdim.

Günde 4-5 adet sigara içiyordum. İdeal kilomdan 16 kilo fazlam vardı.
Hem göbek nedeniyle vücudun çirkinleşmesi, hem de içtiğim sigaralar mutsuzluğumu daha da artırıyordu. En azından bunları değiştirebilirdim. Şimdi geriye bakınca başarmanın mutluluğunu hissediyorum. İstediğim zaman yaşamımı değiştirebiliyorum özgüveni oldukça gelişti. Hem de 40 lı yaşlara girdiğim halde.. :)

Sigara eşittir kötü koku, boğaz ağrısı, bedeni zehirlemesi, çocuklara kötü örnek olması, artı üstüne bi de boşuna masraf..

Spor sayesinde hem zayıflayacağım hem de daha sıkı, daha güzel bir vücuda kavuşmuş olacağım. Egzersizlerle salgılanan mutluluk hormonları sayesinde daha mutlu olacağım..

Beyin bunlara iyice inanınca gerisi çok kolay oluyor. Bunları bir kenara yazdım. Okudukça motivasyonum arttı. Gerisi artık kolay oluyor. 

En önemlisi beyin aşaması. Beyinde halletmek işin büyük kısmını çözüyor. Bir yerde okumuştum. Hatırladığım kadarıyla, “En zor olan şey ne yapacağına karar vermektir. Gerisi kolay.” 
Kararlı bir şekilde yola çıkınca gerçekten bütün evren yardım ediyor. Bunu hissettim. 
Nasıl spor yapmalı, ne zaman yapmalı, sağlıklı beslenmek için neler tüketmeli v.s gibi yazılar karşına çıkıyor ve yararlanıyorsun. Osman Müftüoğlunun, Mehmet Öz'ün v.b gibi yazılardan çok yararlandım. 

İlk olarak, beni mutsuz eden sigarayı hayatımdan çıkardım.

Sağlıklı beslenmeyi bir yaşam tarzı haline getirdim.

Kola ve diğer gazlı içecekleri tamamen kestim.

Ekmeği oldukça azalttım. Tatlı yemeyi çok azalttım. Akşam yemeklerinden sonra meyve ve kuruyemişleri kestim. Arada bazan kaçamaklar hariç.. :)

Spor salonuna yazıldım. Birkaç ay devam ettikten sonra bıraktım. Salona gitmek bir süre sonra külfet gibi gelmeye başladı. O yüzden evde spor yapmaya başladım. Çok daha pratik ve daha sürdürülebilir oluyor. Hazırlık gerekmiyor. Çok daha rahat kıyafetler, duş, v.s pek çok avantajları var.

İlk önceleri bazan sıkıcı, bazan tatsız gelse de bir süre sonra sporsuz yapamaz hale geliyorsun. Şimdi birkaç gün spor yapmasam bir boşluk oluyor sanki. Spor yapmayı özlüyorum.

Bu alışkanlığı da oturttum artık. Akşam uyumadan önce 30 -45 dk arası egzersizlerimi yapıyorum. Genelde haftada 3-4 gün yapıyorum. Uzun süre spordan uzak bir yaşam sürdüğüm için hafif egzersizler yapıyorum. Vücut, zaten zamanla açılıyor esnekleşiyor.. önceleri hiç yapamadığım veya çok az yapabildiğim egzersizleri şimdi çok daha rahat yapabiliyorum.

Hızlı kilo vermeyi hedeflemedim. Sağlıklı beslenmeyi bir yaşam tarzı haline getirmeyi hedefledim. Bunlar gerçekleşince 1 yıl sonra 8 kilo vermiş oldum. Diyet, rejim gibi geçici çözümlerle uğraşmadım.

Daha ideal kiloma kavuşmadım. Ama o yolda ilerliyorum yavaş yavaş..

Daha diri daha zinde bir vücuda kavuştum.

Eskisine göre kendimi daha hafiflemiş ve çok daha mutlu hissediyorum.

Umarım sizler de hayatınızda istediğiniz değişiklikleri gerçekleştirirsiniz. Sevgiler…

Bunlar da uyguladığım egzersizler ;
15 dakika kadar ; Mehmet Öz'ün 15 dakikalık ofis egzersizi

15 dakika kadar ;
Göbeği eriten egzersizler!



15 dakika kadar ; 3 kg dambıllarla hafif ağırlık çalışması

11 Aralık 2013 Çarşamba

Pablo Neruda Şiirler - Türkçesi : Hilmi Yavuz


Birkaç yıl öncesine kadar şiirlerle pek aram yoktu. 40 lı yaşlara girdikten sonra şiirler pek bir sarmaya başladı. J Bu aralar her gün en azından yarım saati  şiir okumaya ayırıyorum. Güzel duygulanımlar yaşatıyor.
Şiir çevirileri genelde pek tat vermez. Pablo Neruda şiirlerinin çevirisi de her ne kadar usta edebiyatçılar tarafından yapılmışsa da çok tat vermedi.
Pablo Neruda'nın kitaba eklenmiş olan konferansından altını çizdiklerim ve güzel bir şiirini paylaşıyorum.

Altı Çizilenler ;

1954 te Pablo Neruda tarafından Şili’nin Santiago Üniversitesi’nde verilmiş olan konferanstan;

Şair yüreği, herkeste olduğu gibi, yaprakları kesilmekle tükenmeyecek bir enginara benzer. Ancak bu yapraklar eti ve kemiğiyle kadınlara, gerçek aşklara ve düşlere yataklık etmekle kalmaz, ayrıca yaşama arzusu ve gururla işlenmiştir. Biraz olsun gururlu olmayan, gerçek anlamda şair değildir. /sf:5

Okuyabilmek için ne uyuyor ne de yemek yiyordum. Kimseye, belirli bir yöntemle okuduğumu söyleyemem. Zaten kim yönteme bağlı okur ki?

Bilgi, kesinlikle içeri sızacak bir delik bulur ve oradan girer. Bazıları için dışavurma bir geometri el kitabıyla olur, bazıları içinse birkaç dize şiir yoluyla. Benim için kitaplar, kendimi yitirdiğim ve yitirmeyi sürdürdüğüm orman yaşantısının ta kendisiydi. Göz kamaştırıcı güzellikteki çeçeklerdi; simsiyah yüksek dallardı, gizemli sessizliklerdi, göksel seslerdi; ama aynı zamanda dağların, eğreltiotlarının ve yağmurların ötesindeki insanların yaşamıydı.

Rahibe görünümlü giysilerinin altından çıkarıp bana bıraktığı kitapları gördüğümde hiç şaşırmadım. Aç kurtlar gibi saldırdım onlara. Böylece Rus yazınının, üzerimde çok büyük etki bırakan ilk ünlü adlarını okumamı sağladı Gabriela.

Sonra bir gün, kalkıp kuzeye gitti. Hiç üzülmedim, çünkü artık binlerce arkadaşım vardı, kitaplardan tanıdığım birçok üzüntü ve acı dolu yaşamla içiçeydim. Dostlarımı nerede arayacağımı biliyordum bundan böyle. /sf:18

Bugün sizi düş kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. Çünkü şiirime ilişkin olarak pek bir şey söylemedim. Gerçekte de bu konudan oldukça az anlarım. Bu yüzden, sizinle birlikte, acele etmeksizin çocukluk anılarım içinde şöyle bir gezinti yaptım. Tüm bu bitkilerin, yalnızlıkların ve şiddet ve acı dolu yaşamın içinden… gizli, derin ve gerçek Şiirler çıkacaktır. Şiir, canlı ve cansız varlıkların arasında, onları birbirinden uzakta tutarak değil, tam tersine körcesine bir aşk uzamında kaynaştırarak, adım adım öğrenilir.

Mutluluğa erişmiş bir insanım ben. Kardeşlerimizin kardeşliğine tanık olmak yaşamın en yüce eylemlerindendir. Sevdiklerimizin sevgisini tanımak, yaşamı besleyen ateştir. Tanıdıklarımızın ve de tanıdık olmasa da, düşlerimize ve yalnızlığımıza, karşılaştığımız tehlikelere ve güçsüz yönlerimize ilgi duyan tüm insanların sevgi ve dostluğunu yüreğinde duyabilmek, daha da yüce ve güzel bir duygudur. Çünkü benliğimizi geliştirip güçlendirir ve benliklerin birlikteliğine doğru yol alır. /sf :20-21


ŞİİR

Anımsarım seni ben geçen güzkü halinle

Başında gri beren ve o sakin yüreğin

Günbatımı ateşi oynaşır gözlerinde

Yapraklar dökülürdü nehrine benliğinin


Bir asma dalı gibi dolanırdın koluma

Tatlı, sakin sesinden yaprakların soluğu

Beni sımsıkı saran mavi sümbülümsün sen

Baş döndüren ey ocak, içimin tutuştuğu

Güz kadar uzaklara dalarken bakışların

Gri beren, kuş sesi, avcı kadın yüreği

Uzaklar: acıların göçüp gittiği yerler

Mutlu öpüşlerimin kızıl kor kesildiği

Güverteden gökyüzü, tepelerden tarlalar

Işık, duman ve durgun sudandı anıları

O derin gözlerinde şafaklar yalazlanır

İçinde tutuşurdu kuru güz yaprakları
                                                             Pablo Neruda

8 Aralık 2013 Pazar

İnsanlığın başı sağolsun!


Alıntı ;
"Özgürlük savaşçısı Mandela yaşamını yitirdi.

Yaşamını Apartheid (ırkçı ayrımcılığa) karşı mücadeleye adayan Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela 95 yaşında yaşamını kaybetti. Yüreği özgürlükten yana atan bütün insanlığın başı sağolsun.

Ülkesi Güney Afrika’daki ırkçı Apartheid rejimine karşı verdiği özgürlük mücadelesi nedeniyle yaşamının yirmi yedi yılı hapiste geçen Mandela; “Hiç kimse ten renginden, geçmişinden ya da dinsel inancından dolayı bir diğerinden nefret ederek dünyaya gelmez! İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler, eğer nefret etmeyi öğrenebiliyorlarsa, onlara sevmeyi de öğretebiliriz” diyerek bütün ötekilerin sesi ve vicdanı olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin darbeci Kenan Evren’e bile verdiği “Atatürk Barış Ödülü”nü Kürtlere yapılan ayrımcılık ve insan hakları ihlalleri gerekçesiyle geri çevirerek, mücadelesinin sadece siyahların özgürlüğü için olmadığını da kanıtlamıştır.

“Ben beyazların tahakkümüne karşı savaştım, siyahların tahakkümüne karşı savaştım, demokratik ve özgür toplum fikrini öğütledim, bunun için ve bunu başarmak için yaşadım, bunun için ölmeye de hazırım” dedi, öyle de yaşadı.

Nelson Mandela, mücadeleye adanan bir ömürdür. Dünya halkları onu hiç unutmayacak.

Sevil Turan – Naci
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüleri
06.12.2013

2 Aralık 2013 Pazartesi

Değişim Osho



 
İnsanlığı, dünyayı, doğayı yok oluşa götüren savaşlar, terör, yoksulluk, açlık, ekolojik yıkım, insanlığın yaşadığı mutsuzluk, şiddet kültürü, v.s gibi pek çok can yakıcı sorunlara radikal çözüm önerileri sunuyor. Bu kitap, Osho’nun yaptığı konuşmalardan derleme yapılarak hazırlanmış.




Altı Çizilenler ;

Milyonlarca insan ordularda görev alıyor. Ne kadar gereksiz. Bu insanları sanata, çitçiliğe, bahçıvanlığa yönlendirebiliriz. /sf:60
Bir gülün güzelliğini bilen bir el, Hiroşima’ya bomba atamaz. Sevginin güzelliğini bilen bir el, ölümle dolu bir silaha sarılamaz. /sf:61


Sevgi, kadın ve erkeklerin birlikte yaşamaları için tek yol olmalıdır. Diğer hiçbir ritüele gerek olmamalı. /sf:71
İnsanın temel hakkı kendi olmaktır. /sf:79

Şu anda her ülkenin ulusal gelirinin %  70’i, orduya gidiyor. Ve ülkenin geri kalanı da % 30’la yaşıyor. Eğer ordular yok olursa, her ülkenin gelirinin  yüzde 70’i de insanlara aktarılabilecek. Yoksulluğa dilenciliğe gerek kalmayacak./sf:82
Cahil kitleler, çok önemsiz şeylerle kolayca kandırılabilirler. Örneğin Nixon, Kennedy karşısında seçimleri kaybetti ve bunun başlıca sebebi , Kennedy’nin televizyonda Nixon’dan daha iyi görünmesiydi. /sf:84
Rekabetin her türlüsü derinlerde şiddeti barındırır ve sevgisiz insanlar yaratır. /sf:89

Konu hayvanların öldürülmesi değil; yaşama karşı saygı duymamak.… Hiçbir hayvanın öldürülmesi gerekmiyor. Ve hayvanları öldüren bir insan, aslında hiçbir zorluk çekmeden insanları da öldürebilir. Ne fark var? /sf:93


Hapis cezalarınız, hapishaneleriniz, suçlular için mezun oldukları üniversitelerdir. Kişi bir kez hapse girdi mi, orada bulunan eski suçlulardan pek çok şey öğrenmiş olarak çıkar. Ve onun hapis cezalarınızdan öğrendiği tek şey, suç işlemenin suç değil, yakalanmanın suç olduğudur. O da yakalanmamanın yollarını öğrenir. /sf:131

Ben sana doğal olmayı, doğallığını kabullenmeyi öğretiyorum. Önce mutlu ol, memnun ol. Önce, ol. Sonra benliğinden herkese ulaşacak bir koku yayılacak. Bu bir hizmet değil, mutlu paylaşım olacak. Ve mutluluğunu paylaşmaktan daha keyifli hiçbir şey olamaz./sf:132
İnsanlık pek çok hastalıktan muzdarip ve onların hastalık olduğundan habersiz. Küçük suçluları cezalandırıp büyük suçlulara tapıyor. Büyük İskender kim? Büyük bir suçlu; geniş kitleleri öldürdü. Napolyon Bonapart, Korkunç İvan, Nadir Şah, Cengiz Kaan, Timurlenk, hepsi önemli suçlulardır. Ama onların suçları öyle büyük ki, belki de algılamak zor.. milyonlarca insan öldürdüler, milyonlarca insanı diri diri yaktılar, ama onlara suçlu gözüyle bakılmıyor. /sf:137


Her yerde insanların cesetlere taptığı  bir toplumda, eğitim kurumlarında büyüdük. /sf:143

Doğum, yaşam değildir; sadece sana yaşam yaratman, hayal edebileceğin kadar güzel, görkemli, sevgi dolu bir yaşam yaratman için verilen bir fırsattır. /sf:184
Bütün bir dönüşüm geçirebiliriz; masum insanlar, sevgi dolu, özgürce nefes alan, birbirlerinin özgür olmasına yardımcı olan insanlar yaratabiliriz. Herkesin saygı ve şeref içinde yaşaması, ideallere ve değerlere göre değil, sadece olduğu gibi yaşaması için onları besleyebiliriz./sf:186