21 Mayıs 2023 Pazar

Semerkant - Amin Maalouf

 

Amin Maalouf tan okuduğum ilk kitap. Ömer Hayyam’ı daha yakından tanımış oldum. Hayran kaldım. Hakkında pek bir bilgim yoktu. Şarap ve sevgili hakkında yazdığı güzel şiirleri olan İranlı bir şair olarak biliyordum. Harika şiirleri olan bir şair olmakla birlikte, tıp, astroloji, matematik, fizik alanlarında çalışan önemli bir bilim insanı imiş.

Kitapta temel olarak İran ve Selçuklu tarihinde önemli yerleri olan üç etkili isim, Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah anlatılmaktadır. Bu isimlerin yaşamları üzerinden İran ve Selçuklu tarihi hakkında da, 1900 lü yılların başlarında İran’daki özgürlük ve demokrasi çabaları hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Ömer Hayyam’ın şiirlerini yazdığı el yazması eseri Rubaiyat’ın 1072 yılında Semerkant’ta başlayan ve 1912 yılında Titanik gemisinde biten acı hikayesini öğreniyoruz. Ömer Hayyam’ın kendi el yazısı ile yazdığı bu eserin kaybolması yazık olmuş.

* Nizamülmülk – İranlı Fars. İran topraklarında egemenlik süren Selçuklu Devletinin baş veziri.

* Vartan : Ermeni. Nizamülmülk’ün 5 büyük subayından biri.

* Maveraünnehir : Orta Asya'da Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan tarihi bölge. Semerkant ve Buhara kentleri, bu bölgenin önemli kültür merkezleridir. 

Nasır Han - Maveraünnehir'in efendisi

Kaşgar - Türk -Moğol lehçesi (Sayfa 33)

* 1114 yılı. Ömer Hayyam 66 yaşında, Horasan’ın başkenti Merv şehrinde. Merv şehri, ipekli kumaşları ve kütüphaneleriyle meşhur. (sayfa 154)

* 1131 yılı. Ömer Hayyam 84 yaşında öldü. Doğumu – 1048 yılı (sayfa 162)

* Horasan’ın üç büyük merkezi : Merv, Belh, Nişapur

Rey : Doğu tıbbının başkenti

Cüveyni’nin yazdığı kitap : “Cihan Fatihi Tarihi”  -- Moğol istilaları hakkında en değerli bilgi kaynağı  (sayfa 168)

* Ömer ismi, 16. yüzyıldan, İran Şii olduğundan beri bu isim kara listeye alındı, başınıza bir sürü dert açabilir. (sayfa 198)

* Tebriz’de Ermeni Mahallesi (Sayfa 239 )


Kitaptan ;

Sayfa -39 : Bugün yüce çatınızın altında Horasan’ın en büyük alimi, Ömer Hayyam bulunuyor; ne bitkiler alemi esrarını saklayabilir ondan ne de yıldızlar.

Sayfa 127 : Melikşah’ın karıları içinde en kıdemlisi Sultan. Evlendiklerinde Melikşah 9 yaşında, Sultan ise 11 yaşında.

(Sultan, Nasır Han’ın kızkardeşi )

Sayfa 131 : (Hasan Sabbah müritlerine) “Düşmanlarımızı öldürmek yetmez. Biz cani değiliz, verilmiş bir hükmü infaz eden görevlileriz. Eylemlerimizi ibret olsun diye halka açık yerlerde, herkesin içinde gerçekleştirmeliyiz. Böylece bir kişiyi öldürürken yüz bin kişiye de dehşet saçarız. Bununla birlikte ölmeyi de bilmek gerek, çünkü öldürürken düşmanlarımıza korku salıp aleyhimize işlere girişmekten caydırırken, en cesur biçimde ölerek de kalabalığın hayranlığını kazanırız. Ve bu kalabalıklardan çıkan insanlar gelip bize katılır. Ölmek, öldürmekten daha önemlidir. Kendimizi savunmak için öldürüyor, ama insanları ikna etmek, kazanmak için ölüyoruz. İnsan kazanmak bir amaç, kendini savunmak ise sadece bir araçtır.”

Sayfa 142 : (Ömer Hayyam sevgilisi Cihan’a) “Türk sultanın bir dölü diğerinin yerini alıyor, bir vezir bir diğerini saf dışı bırakıyor, Allah aşkına Cihan, ömrünün en güzel yıllarını bu yırtıcı hayvan kafesinde geçirmeye değer mi? Bırak, birbirlerini boğazlasınlar, ölüp öldürsünler. Onlar bu işlere kalkıştılar diye güneşin parıltısı mı azalacak, şarabın lezzeti mi bozulacak?”

Sf - 164 : (Hasan Sabbah öldükten sonra) Bir gün içlerinden bazıları, niye bütün gençliklerini hiçbir sevince yaşam hakkı tanımayan bu manastır-kışla karışımı yerde geçirmeye zorlandıklarını sorma cesaretini gösterdiler. Öyle ağır cezalara çarptırıldılar ki bir daha en küçük bir aykırı fikir çıkmadı ağızlarından.

Bir gün bir oğlunun, geri dönmediğine şahit olmuş kadınların hepsi bu sorgulayan gençleri yüreklendirdiler.

Sf - 167 : (1200 yılları) Moğol istilaları devri başladı. Cengiz Han’ın başını çektiği ilk dalga hiç kuşkusuz Doğu’nun başına çöken en yıkıcı afetti. Pekin, Buhara veya Semerkant gibi itibarlı şehirler yeryüzünden kazındı ve tüm nüfusları yok edildi. Semerkant ahalisine hayvan muamelesi reva görülürken genç kadınlar muzaffer sürünün subaylarına ödül niyetine dağıtıldı, zanaatkarlar köle yapıldı, geri kalanlar katledildi.  

Sf -191 : (1880 li yıllar- Cemaleddin Afgani İstanbulda) “Paris’te karanlık bir odada yaşadım, ama pencereleri uçsuz bucaksız bir dünyaya açılıyordu. Bu evden yüz kat daha küçüktü, ama ben orada daha ferahtım. Halkımdan binlerce kilometre uzaktaydım, ama halkımın ilerlemesi uğruna burada veya İran’da yapabileceğimden daha verimli çalışıyordum.”

Sf -208: 1896 yılı – İran şahı öldürüldü. Suikastı yapan Afgani' nin bir müridi.

Sf- 210 : Söz konusu tarikat, çok eşliliğin kaldırılmasını, erkek ile kadın arasında mutlak eşitliği ve demokratik bir rejim kurulmasını savunan Babilik’ti. Bu muhalefet hareketi Şah ve mollalar tarafından kanla bastırılmış ve on binlerce Babi’nin yanı sıra, bir çok masum insan da örneğin komşusunun ihbarıyla yok yere öldürülmüştü. 

Sf -254 : 1908 yılı- Tahran da askeri darbe


Kitapta geçen Ömer Hayyam rübaileri;

Sayfa 13 :

Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle;

Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle;

Bana kötü deyip kötülük edeceksen,

Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.

Sayfa 19:

Hiç, bildikleri hiçtir, bilmek istedikleri hiç,

Bak da gör şu cahilleri, kurulmuşlar tepesine dünyanın,

Onlardan değilsen şayet kafir derler adama

Boş ver onları Hayyam, sen bak kendi yoluna.

Sayfa 194 :

(Hayyam, kendinden söz ederken)

Şu alacalı bulacalı yeryüzünde bir adam dolaşır, ne zengin ne yoksul, ne mümin ne kafir, yaltaklanmaz hiçbir hakikate, saygısı yok hiçbir kanuna …

Şu alacalı bulacalı yeryüzünde, bu yiğit ve hüzünlü adam kim ola?

Kitapta adı geçen önemli tarihi isimler

•          Ömer Hayyam

•          Nizâmülmülk

•          Hasan Sabbah

•          Melikşah

•          Alparslan

•          I. Nasır Han

•          Terken Hatun (I. Melikşah'ın eşi)

•          Tuğrul Bey

•          Çağrı Bey

•          Cemaleddin Efganî



6 Mayıs 2023 Cumartesi

Leylan – SELAHATTİN DEMİRTAŞ

 

Demirtaş’tan zaman zaman hüzünlendiren, bazen gülümseten, bazen düşündüren güzel bir roman. Bizim hikayemizi yazmış sevgili Demirtaş. Çok tanıdık bildik karakterler.

Birbirine bağlanan iki ayrı hikaye. Bir hikayenin bitiminden sonra, hikayenin edebiyatçı yazar olan bir karakterinin yazdığı başka bir hikayeye geçiyoruz.

Kudret’in Serap’a olan tuhaf platonik aşk hikayesi, Anadili Kürtçe olan çocukların Türkçe eğitim verilen okullarda okula tam adapte olamamaları, başarısız olmaları, okulda ayrı dil, evde ayrı dil’in getirdiği zorluklar, Barış bildirisine imza sonrası ihraç edilme, mücadele etmek, hayatı mutlu yaşamak, yaşamın anlamı, v.s üzerine düşündüren çok etkileyici bir kitap.

Karakterler ;

Kudret – Diyarbakırlı, Kürt

Süphan ve Kemalattin – Kudret’in arkadaşları

Serap – Kudret’in aşık olduğu kız

Netice –

Bedirhan – Nusaybinli, devrimci solcu, tarihçi, doçent, barış akademisyeni

Sema – Tarsuslu, doktor, beyin cerrahı

Celal – Tatvanlı, psikolog, barış bildirisine imza atıp vazgeçen

Mutlu Açıkgöz – avukat, görme engelli

Zeliha – Çocukların bakıcısı, Mardinli

Linda Cliff – Zürihteki  hastanede doktor

30 Nisan 2023 Pazar

EFSUN - SELAHATTİN DEMİRTAŞ

 
Çok güzel, etkileyici, heyecanlı, sürükleyici bir roman.

Emeği ile geçinen emekçi insanlar..

Büyük sermayedarların çirkeflikleri, devleti yönetenlerle iç içelikleri.

Suç işleseler bile devletin adalet kılıcı onlara dokunmuyor ne yazık ki.

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanını andırdı bana.

Ordada büyük ağaların devleti yönetenlerle kirli ilişkileri, iç içeliği vardı. 100 yıl geçti ama ne yazık ki “hak, hukuk, adalet” açısından pek bir ilerleme olmadı bu ülkede. Hala “hak, hukuk, adalet” arıyoruz.

Namuslu, onurlu bir yaşam için mücadele etmek, geride ‘onurlu bir geçmiş’ bırakmak, Sömürüye, kapitalizme karşı dik durmak kitapta işlenen temel değerlerden...

Karakterler ;

Efsun – gazeteci kadın

Mercan – Efsun’un annesi, ressam

Kadim- Efsun’un babası, Beyrutlu hıristiyan, gazeteci

Şevket bey – adını gezi direnişinden ilham alan Gezi Dergi’nin patronu

Kenan Kaya,  Annesi Sinem, babası Bakır ağa – holding ve çiftlik sahibi

Şöförü Feyzi kahya (Kızıl Kaptan)

Caner, patronu – Dilaver Dündar, annesi- Kibar



12 Nisan 2023 Çarşamba

ÖLÜMLE RANDEVU - MARIO MAZZANTI

 

Prof. Gaspare Valeriani – maktül, üniversitede hoca

Prof. De Carlo – üniversitede hoca

Komiser Benni –

Angela

Corso Margas – doktor ve tarihçi, Humiliati tarihi uzmanı

Dea – patroniçe

San Carlo Borromeo – 1565-1584 yılları arası Milano başpiskoposu

Milano – ‘Karşı Reform’ un merkezi

 

Çok etkileyici ve sürükleyici. Bazen bilgilendirici, bazen dehşet verici.

Günümüzde işlenen bir cinayeti çözmeye çalışan bir komiser, bir ortaçağ tarihi uzmanı ile uzun sohbetler yapıyor.

Bu sohbetlere ortak olan bizler de, Ortaçağ Avrupasında kilisenin, Papalığın, Engizisyonun yaptığı dehşet verici cinayetleri, katliamları, vahşetleri öğreniyoruz.  Egemen din kurumunun, insanları halkları acımasızca nasıl sömürdüklerini dinliyoruz. Hem de bunu binlerce yıl sürdürdüler. Dehşete kapılmamak elde değil.    

Kitaptan ;

Sayfa 85 :

Oysa bu hareketler Roma Kilisesi tarafından asla dinlenmez. Aksine, karşı savaş başlatılıp yok edilirler. Kafirlikle suçlanırlar ve zamanın gerçekten de çok uç sapkın hareketleriyle ilişkilendirilirler. Bu yeni tarikatlar arasında Humiliati de en basit haliyle İncil’ in mesajlarına uygun şekilde yaşamak üzere doğar.

Sayfa 86 :

1500 lerin başı diyordum.. dini para karşılığı satıp, adam kayıran, lüks ve yolsuzluk içine gittikçe daha da batmakta olan Roma Kilisesi’nin ahlaki çöküşüne karşı eleştiriler dinmek bilmez.

San Pietro Bazilikası’nı yeniden inşa etmek üzere fon temin etmek isteyen Papa X. Leone bağışta bulunan herkes için genel bir günah affı çıkacağını ilan edince protestolar patlar.

Reddedenler ‘inançsız’ olarak kabul edilip ifşa edilirler.

Augustine Tarikatından Martin Luther, kendi protestosunu ifade eden 95 maddelik tezini Almanya daki Wittenberg Kilisesi’nin kapısına yapıştırır.

Sayfa 88 :

Protestan Reformu kafirlik olarak ilan edilir, bu hareketi gözetim altında tutacak kurum ise eli her yere uzan Engizisyon’dur.

Tarihe San Bartolomeo gecesi olarak geçti. Paris’te 1572 yılında yaşandı. Yaklaşık üç bin Protestan uykularında katledildi. İzleyen günlerde ise Fransa genelinde yedi bin Protestan daha öldürüldü.

Sayfa 89-90 :

Borromeo önderliğinde ‘Karşı Reform’ doğdu.

Karşı Reformun yeni yaşam modeli : bireyin tün hayatının kontrol altında tutulması

Kilisenin kontrolünde ve gardiyan piskoposların gözetimindeki halk sert ve sürekli bir dini uygulamaya uymak zorunda kalır : ibadet, oruç ve kefaret…

Sayfa 107 :

Katharlar – Katharizm : kilise tarafından dinden sapan topluluk, kafir olarak ilan ediliyorlar.

Oksitanya Bölgesi - Bugünkü Fransa’nın güneyi, büyük bölümü Katharlar’dan oluşuyor.

Kilise, onlara karşı bir Haçlı Seferi düzenledi. Hepsi öldürüldü. Kaçanlar bir kaleye sığındılar. Kalenin etrafı odunlarla kaplanıp ateşe veriliyor ve onlarda yakılıyorlar.

Sayfa 138 :

Cadıları ve sapkınları yaktığı, hapishanelerinde işkenceye izin verdiği ve kadınlara baştan çıkarıcı iblisler gibi davrandığı halde San Carlo günümüzde halen bu kadar saygıyı nasıl görebiliyor?

Sayfa 217 :

Kilisenin sapkın olduğuna hükmettiği topluluklar, seçim yapmaya zorlanırlar.

Milano’nun banliyölerinden birinde bir kenara bir haç, onun karşısına ise kazık yerleştirilir.

Ya haçın ayağına kapanıp tövbe etmek ya da kazıkta yakılmak.

Sayfa 219:

Pataria – Patarinler : reform amaçlayan dini bir hareket, kilise tarafından kafir olarak ilan ediliyorlar

Sayfa 273:

“Demir Taç”

 


15 Ocak 2023 Pazar

FEDAİLERİN KALESİ ALAMUT – VLADIMIR BARTOL (Çeviren : Ender Nail)

 

Eserin İngilizce çevirmeni ve Türkçe çevirmeni, kitabın sonunda kendi yorumlarını ve değerlendirmelerini yazmışlar. Çevirmenler sayesinde pek çok güzel kitabı, romanı okuyabilir hale geliyoruz. Bu anlamda çevirmenler çok değerli bir iş yapıyorlar. 

Kitabın yazarı Vladimir Bartol, Slovenya da 1938 yılında, dokuz aylık bir zamanda tamamlamış romanı. Gerek ülkesinde, gerekse de yurt dışında Alamut kitabı en tanınmış Slovence eser olarak kabul edilmiş. Almanya, Fransa, Türkiye ve İspanya da çok satan kitaplar listesine girmiş.

Çok harika yazmış. Yazarın ve çevirmenin yüreğine sağlık. Çok etkilendim. Hasan Sabbah ve Alamut kalesi hakkında sadece kulak aşinalığı vardı. Ne olduğu hakkında pek bilgim yoktu. Gerçekten çok ilginç bir kişilikmiş Hasan Sabbah. Hayatın anlamı, dinler, inançlar hakkında çok ilginç, sıra dışı yaklaşımları var.  

Olayların yaşandığı dönem, 1000 – 1100 yılları.

Yerler : Daha çok İran'ın kuzeyindeki Alamut kalesi ve çevresi, ayrıca Mezopotamya, Anadolu, Bağdat, Şam, Kahire.

Anadolu Selçuklu devleti, Sultan Melikşah, Nizam ül Mülk, Ömer Hayyam, Şii – Sünni çekişmeleri, Türk – Fars egemenlik kavgaları, İsmaili hareketi/tarikatı, Ortadoğu kaynaklı dini inançlar, mezhepler, tarikatlar, tanrı, peygamberler, hakikat arayışı, hakikat veya gerçeklik, hayatın anlamı, bir dava / inanç / ideoloji uğruna ölmek, öldürmek, hayatını feda etmek, v.b konularda insanı sarsan, derin düşüncelere sorgulamalara sokan bir roman.

Hasan Sabbah'ın  en temel düşüncesi, “Hiçbir şey gerçek değil, her şey mübah.”

Altı çizilenler ;

Sayfa 168 : Yüreğimin derinliklerinde hala gençliğimdeki o masalları, Mehdi’yle ve peygamberle ilgili sırlarla dolu hikayeleri özlediğimi hissetmiyor değilim. Yaşadığım hayal kırıklığının açtığı yara hala kanıyor. Hala canım yanıyor. Ama anlatılanların hiçbirinin doğru olmadığını ileri süren düşüncenin kanıtları da her geçen gün artıyordu. Çünkü tıpkı kendi görüşlerinin doğruluğunu savunan Şiiler gibi Sünniler de yalnızca kendi ileri sürdükleri fikirlerin gerçek olduğunu söylüyorlardı. Hatta daha da ötesi, bütün Hıristiyan mezhepleri, Yahudiler, Brahmanlar, Budistler, ateşperestler, putperestler, yalnızca kendi öğretilerinin, hakikatin tek ifadesi olduğu kanaatindeydiler. Bu dinlerin taraftarları kendi görüşlerini doğrulamak için kanıt üstüne kanıt sunup, diğer fikirlerin yanlışlığını ispatlama çabası içindeydi. Bazıları tek bir yaratıcı olduğunu söylerken bazıları çok sayıda tanrıdan bahsediyor, bazılarıysa tanrının olmadığını, her şeyin tesadüf sonucu husule geldiğini anlatıyordu. Gün geçtikçe kendimi İsmaili dailerin dünya görüşüne daha yakın hissediyordum. Yani ulaşılacak nihai bir hakikat yoktu. O zaman ne yapmalıydık? Hiçbir şey bilemeyeceğini idrak edip, hiç bir şeye inanmayan biri bu durumda tutkularının peşinde arzu ettiği her şeyi yapabilirdi. Bu görüşe bağlanan birinin ulaşacağı en son nokta bu muydu? Okuyup neredeyse her konuda bilgi sahibi olmaya çabalamaya başladım. İlk tutkum buydu.  Matematik, astronomi, felsefe, kimya, fizik ve biyoloji dallarında eğitim aldım. Yabancı lisanları inceleyip başka kültürlerle başka düşünme tarzlarıyla ilgilendim. Tüm bu çabalarım İsmaili görüşlerine daha da bağlanmamı sağladı. Hala çok gençtim ve insanlığın büyük çoğunluğunun aptalca hikayelere ve yalanlara inanacak derecede cahil oluşu beni çok şaşırtıyordu. 

Kısa sürede ileri gelenlerin gerçeği kitlelerden bilinçli olarak sakladıkları kanaatine eriştim. Bencilce sebepler uğruna halkın cahil kalmasını arzu ediyorlardı.

Sayfa 225 : Nihayetinde, yalnızca küçük bir grup tüm inançların ve geleneklerin kusurlarla dolu olduğu bilgisinin asıl hakikat olduğunu idrak ederdi. Tabi bu mertebeye çıkabilmek, kişinin çok cesur ve güçlü olmasını gerektirirdi. Çünkü bu öğrendiği bilgi, hayatı boyunca ayaklarını yere sağlam basamayacağı bir yola girmesine sebebiyet verecektir.  

Esasen her türlü tarikat, mensuplarını aldatma üstüne kurulur. İnsanların idrak kabiliyetleri farklı farklıdır. Onları idare etmek isteyen biri bu kabiliyetlerin sınırlarını tespit ederek dikkate almaya mecburdur.

Sayfa 268 : Ben insanlığı iki temel gruba ayırırım. Birinci grupta neyin ne olduğunu bilen bir avuç insan vardır. Diğer gruptaysa hiçbir şeyin farkında olmayan kitleler. Birinci grup liderlik etmek, ikinci grupsa onları izlemekle yükümlüdür. İlki hakikate asla ulaşılamayacağını bilir. İkincisiyse ellerini uzatarak hakikate koştuğunu sanır. Bu durumda ilk gruptakilerin diğerlerinin zihinlerini masallarla hayal ürünü hikayelerle doldurmaktan başka çaresi var mıdır? üstelik bunu ikinci gruptakilere merhamet dolu hislerle yaparlar. 

Sayfa 444 : Başvezir Nizam ül Mülk.  Vezir makamına kurulmuş, yabancıların şakşakçılığını yapıyordu.

Ömer'se şarap içip, kadınlarla aşk yaşıyor, kaybettiğimiz özgürlüğüne hayıflanıp, tüm dünyayı alaya alarak gününü gün ediyordu.

Bu ve diğer tecrübeler gözlerimi açmıştı. İnsanların kayıtsızlığını ve miskinliğini görünce onlar için kendimi feda etmeye değmeyeceğine karar verdim. Onları uyandırıp gözlerini açmaya çalıştım bir süre. Sence halkın ezici çoğunluğu hakikatin ne olduğuna aldırıyor mu? umurlarında bile değil! Sadece rahat bırakılmak ve hayal güçlerini besleyecek masallarla kandırılmak istiyorlar. Peki ya adalet? Şahsi ihtiyaçları karşılandığı müddetçe onlar için bu kavramın da zerre kadar ehemmiyeti yok.