15 Ocak 2023 Pazar

FEDAİLERİN KALESİ ALAMUT – VLADIMIR BARTOL (Çeviren : Ender Nail)

 

Eserin İngilizce çevirmeni ve Türkçe çevirmeni, kitabın sonunda kendi yorumlarını ve değerlendirmelerini yazmışlar. Çevirmenler sayesinde pek çok güzel kitabı, romanı okuyabilir hale geliyoruz. Bu anlamda çevirmenler çok değerli bir iş yapıyorlar. 

Kitabın yazarı Vladimir Bartol, Slovenya da 1938 yılında, dokuz aylık bir zamanda tamamlamış romanı. Gerek ülkesinde, gerekse de yurt dışında Alamut kitabı en tanınmış Slovence eser olarak kabul edilmiş. Almanya, Fransa, Türkiye ve İspanya da çok satan kitaplar listesine girmiş.

Çok harika yazmış. Yazarın ve çevirmenin yüreğine sağlık. Çok etkilendim. Hasan Sabbah ve Alamut kalesi hakkında sadece kulak aşinalığı vardı. Ne olduğu hakkında pek bilgim yoktu. Gerçekten çok ilginç bir kişilikmiş Hasan Sabbah. Hayatın anlamı, dinler, inançlar hakkında çok ilginç, sıra dışı yaklaşımları var.  

Olayların yaşandığı dönem, 1000 – 1100 yılları.

Yerler : Daha çok İran'ın kuzeyindeki Alamut kalesi ve çevresi, ayrıca Mezopotamya, Anadolu, Bağdat, Şam, Kahire.

Anadolu Selçuklu devleti, Sultan Melikşah, Nizam ül Mülk, Ömer Hayyam, Şii – Sünni çekişmeleri, Türk – Fars egemenlik kavgaları, İsmaili hareketi/tarikatı, Ortadoğu kaynaklı dini inançlar, mezhepler, tarikatlar, tanrı, peygamberler, hakikat arayışı, hakikat veya gerçeklik, hayatın anlamı, bir dava / inanç / ideoloji uğruna ölmek, öldürmek, hayatını feda etmek, v.b konularda insanı sarsan, derin düşüncelere sorgulamalara sokan bir roman.

Hasan Sabbah'ın  en temel düşüncesi, “Hiçbir şey gerçek değil, her şey mübah.”

Altı çizilenler ;

Sayfa 168 : Yüreğimin derinliklerinde hala gençliğimdeki o masalları, Mehdi’yle ve peygamberle ilgili sırlarla dolu hikayeleri özlediğimi hissetmiyor değilim. Yaşadığım hayal kırıklığının açtığı yara hala kanıyor. Hala canım yanıyor. Ama anlatılanların hiçbirinin doğru olmadığını ileri süren düşüncenin kanıtları da her geçen gün artıyordu. Çünkü tıpkı kendi görüşlerinin doğruluğunu savunan Şiiler gibi Sünniler de yalnızca kendi ileri sürdükleri fikirlerin gerçek olduğunu söylüyorlardı. Hatta daha da ötesi, bütün Hıristiyan mezhepleri, Yahudiler, Brahmanlar, Budistler, ateşperestler, putperestler, yalnızca kendi öğretilerinin, hakikatin tek ifadesi olduğu kanaatindeydiler. Bu dinlerin taraftarları kendi görüşlerini doğrulamak için kanıt üstüne kanıt sunup, diğer fikirlerin yanlışlığını ispatlama çabası içindeydi. Bazıları tek bir yaratıcı olduğunu söylerken bazıları çok sayıda tanrıdan bahsediyor, bazılarıysa tanrının olmadığını, her şeyin tesadüf sonucu husule geldiğini anlatıyordu. Gün geçtikçe kendimi İsmaili dailerin dünya görüşüne daha yakın hissediyordum. Yani ulaşılacak nihai bir hakikat yoktu. O zaman ne yapmalıydık? Hiçbir şey bilemeyeceğini idrak edip, hiç bir şeye inanmayan biri bu durumda tutkularının peşinde arzu ettiği her şeyi yapabilirdi. Bu görüşe bağlanan birinin ulaşacağı en son nokta bu muydu? Okuyup neredeyse her konuda bilgi sahibi olmaya çabalamaya başladım. İlk tutkum buydu.  Matematik, astronomi, felsefe, kimya, fizik ve biyoloji dallarında eğitim aldım. Yabancı lisanları inceleyip başka kültürlerle başka düşünme tarzlarıyla ilgilendim. Tüm bu çabalarım İsmaili görüşlerine daha da bağlanmamı sağladı. Hala çok gençtim ve insanlığın büyük çoğunluğunun aptalca hikayelere ve yalanlara inanacak derecede cahil oluşu beni çok şaşırtıyordu. 

Kısa sürede ileri gelenlerin gerçeği kitlelerden bilinçli olarak sakladıkları kanaatine eriştim. Bencilce sebepler uğruna halkın cahil kalmasını arzu ediyorlardı.

Sayfa 225 : Nihayetinde, yalnızca küçük bir grup tüm inançların ve geleneklerin kusurlarla dolu olduğu bilgisinin asıl hakikat olduğunu idrak ederdi. Tabi bu mertebeye çıkabilmek, kişinin çok cesur ve güçlü olmasını gerektirirdi. Çünkü bu öğrendiği bilgi, hayatı boyunca ayaklarını yere sağlam basamayacağı bir yola girmesine sebebiyet verecektir.  

Esasen her türlü tarikat, mensuplarını aldatma üstüne kurulur. İnsanların idrak kabiliyetleri farklı farklıdır. Onları idare etmek isteyen biri bu kabiliyetlerin sınırlarını tespit ederek dikkate almaya mecburdur.

Sayfa 268 : Ben insanlığı iki temel gruba ayırırım. Birinci grupta neyin ne olduğunu bilen bir avuç insan vardır. Diğer gruptaysa hiçbir şeyin farkında olmayan kitleler. Birinci grup liderlik etmek, ikinci grupsa onları izlemekle yükümlüdür. İlki hakikate asla ulaşılamayacağını bilir. İkincisiyse ellerini uzatarak hakikate koştuğunu sanır. Bu durumda ilk gruptakilerin diğerlerinin zihinlerini masallarla hayal ürünü hikayelerle doldurmaktan başka çaresi var mıdır? üstelik bunu ikinci gruptakilere merhamet dolu hislerle yaparlar. 

Sayfa 444 : Başvezir Nizam ül Mülk.  Vezir makamına kurulmuş, yabancıların şakşakçılığını yapıyordu.

Ömer'se şarap içip, kadınlarla aşk yaşıyor, kaybettiğimiz özgürlüğüne hayıflanıp, tüm dünyayı alaya alarak gününü gün ediyordu.

Bu ve diğer tecrübeler gözlerimi açmıştı. İnsanların kayıtsızlığını ve miskinliğini görünce onlar için kendimi feda etmeye değmeyeceğine karar verdim. Onları uyandırıp gözlerini açmaya çalıştım bir süre. Sence halkın ezici çoğunluğu hakikatin ne olduğuna aldırıyor mu? umurlarında bile değil! Sadece rahat bırakılmak ve hayal güçlerini besleyecek masallarla kandırılmak istiyorlar. Peki ya adalet? Şahsi ihtiyaçları karşılandığı müddetçe onlar için bu kavramın da zerre kadar ehemmiyeti yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güzel yorumlarınız için Teşekkürler. .