25 Ekim 2013 Cuma

En Son Yürekler Ölür - Canan TAN


Tutku, sevgi, huzur, neşe dolu bir aşk hikayesi...

Nehir ile Deniz’in aşkı..

Böyle bir aşka sahip olmak dünyadaki her şeyden daha değerlidir herhalde...

Çok dokunaklı duygulu bir hikaye..

Okurken çoğu zaman gözlerim buğulandı, bazan da gözyaşlarımı tutamadım..

Nehir i çok sevdim.. J

Deniz de iyi bir insan iyi bir erkek..

Nevin- adetlere geleneklere önem veren tipik yurdum insanı

Nehir- reklamcı – 30 lu yaşlarda

Deniz- inşaat şirketi sahibi 30 lu yaşlarda

Nisa Sezen - Başka hayalleri varken, kendini evlilik yaşamı içerisinde bulan, zamanla yaşadığı pişmanlıklar, saplantılı düşünceler içinde ..

Zaman zaman duygulandıran, bazan hüzünlendiren, bazan düşündüren bir hikaye..

İnsanların çok sevdikleri yakınlarını sever korurken farkında olmayarak hegemonya altına aldıklarını görüyoruz.

 Altı çizilenler ;

Frida Kahlo – 
“Pek çok eleştirmenin de onayladığı gibi, yalnız Meksika’nın değil, dünyanın en iyi ressamı o.”

“altı yaşında çocuk felci, sonrasında vücudunu haşat eden o feci kaza! Karnından girip bel omurlarını zedeleyerek dışarı çıkan, kazık misali metal çubuklar… otuz dört kez ameliyat masasına yatmış bir türlü şifa bulamamış! Kocası tarafından aldatılınca da bedensel ve ruhsal acıları birbirine karışmış.”

“frida’nın farklılığı işte burada! Başkaları için felaket sayılabilecek her olumsuzluk, mesleki kariyerinin şans hanesine yazılmış. Misal mi?

Kaza sonrasında yıllarca yatağa bağlı kalıyor Frida. Sıkılmasın diye tam üstüne ayna yerleştiriyorlar. Kendini bu aynadan göre göre, ünlü portrelerini yapmaya başlıyor. Otoportrelerini…

“Frida, mexico city’de ulusal hazırlık okulunun tıp eğitimi bölümüne yazılıyor. Okulun hazırlık sınıfına kabul edilen ilk kız öğrencilerden. Amacı okuyup doktor olmak. Kaza yüzünden devam edemiyor eğitimine. Düşünsenize, doktor olsa bu resimleri yapamayacaktı belki de.”

Pablo Picasso bile, insan yüzünü onun kadar iyi çizemediğini itiraf etmişken…. /sf:90

Claude Monet. “Fransız izlenimci ressam (1840 -1926)! Şimdilerde ‘emresyonist’ deniyor ‘izlenimci’ yerine.”
“izlenimcilik, edebiyat ve resimde karşımıza çıkan ortak bir akım. Realizmin karşıtı. Dış dünyanın nesnel durumunun değil, sanatçının üzerindeki izleniminin aktarılması….” /sf:93

.. en sevdiği oyuncağı elinden alınmış huysuz bir çocuk gibi, oyuncağımı alan kişiye, kocama düşman olmuştum. Yaşadığım her şeyin sorumlusu oydu; suçluydu, cezasını çekmeliydi.
Öylesine uzlaşılmaz, öylesine hırçındım ki, en yakınlarım bile tanımakta güçlük çekiyorlardı beni. Hepsinden nefret ediyordum.
Çıkmaz bir sokakta yapayalnızdım… gün be gün yüzü gülmeyen, kapkara bir kin yumağı haline gelmekteydim.
‘Depresyon!’ dedi götürüldüğüm ünlü psikiyatr. Her öğünde yutmam gereken birer avuç ilacın yanı sıra, açık havada uzun yürüyüşler yapmamı önerdi. İşte bu öneri, hayatımın dönüm noktası oldu…
Attığım her adımda bileklerimdeki kelepçelerin çözüldüğünü, üzerime yapışmış kara lekelerin teker teker bedenimden uzaklaştığını görünce…
İlacımı bulmuştum. Durmak dinlenmek bilmeden saatlerce yürüyordum. Açık havada –ki o havanın yağmurlu, karlı, fırtınalı yada boğucu sıcak oluşu hiç fark etmiyordu-, doğayla ve kendimle baş başa…/sf:98

Kendi kendine konuşmak! Gitgide bir alışkanlık haline geldi bende. Zaman içinde bu kadarıyla yetinemez oldum. Birileriyle konuşma ihtiyacındaydım. Kimselere güvenim yoktu ama…
Kiminle konuşacağımı buldum sonunda. Sabırla dinleyecek, dinlerken ne söylersem söyleyeyim beni ayıplamayacak, içten içe kınamayacak biricik sırdaşım, deniz oldu.
Denizin telkinleriyle kendimi suçlamaktan vazgeçmiştim en azından. Geçmişi sorgulayacağıma, geleceğe bakmaya hazırlanıyordum üstelik../sf:99

Dostların cinsiyeti olabilirdi, ama dostluklar cinsiyetsizdi. /sf:108

Aşkın evliliğe, aşık’ın eşe dönüştüğü noktada bozuluveren büyüyü yeniden yaşamak mümkün değil! /sf:165

Aslında, hala seviyor onu. Ancak şekil değiştirmiş; dipdiri, köpük köpük dalgalı davetkar denizlerden, dingin su birikintilerine dönüşmüş sevgisiyle. Sığ, heyecansız, eski coşkuyu asla veremeyen..
Yakın çevresindeki pek çok evliliğin, çok daha cılız sevgilerle hatta sevgisizliğe rağmen yürüdüğünün de farkında. /sf:166

Bugüne kadarki deneyimleri ve edindiği hayat felsefesine göre; sevgi, saygı ve anlayış, aşkı ayakta tutan, aşkın can yoldaşları. Bedensel ve ruhsal uyum ise aşkı platoniklikten gerçekliğe taşıyan, birlikteliğin vazgeçilmez unsuru.
Sevgiye, şefkate, sevgi ve şefkatin sıcaklığına dayalı, bencillikten, hoyratlıktan, uç noktalardaki yakıcı ve acıtıcı tutkulardan uzak, bedenden önce ruhu tanımaya yönelik bir cinsellik var Deniz’le aralarında./sf:178

Açık büfelerdeki onca savurganlığı, vurdumduymazlığı içi götürmüyor zaten. İşte şu karşıdaki masa…tıka basa doldurulmuş tabakları öylece bırakıp gitmişler.
Bakışlarını masadan alamıyor Nehir. Gözlerinden taşan öfkenin gücüyle sarmaladığı her bir tabağı, yoksul evlere taşıyor zihninde. Gönlünce donatıyor bomboş sofraları. Birazını da sokaklarda yaşayan çocuklara ayırıyor. Yer sofraları kuruyor onlara.
Gözlerinin önündeki hayal perdesi çekildiğinde, acıyla burkuluyor yüreği. Tanığı olduğu adaletsizliğe isyan ediyor.
… “ sorun da bu ya! Eksiklik yok ortada. Tam tersine, abartılı bir fazlalık söz konusu. Öncelikle şunu bilmeni isterim… Senin yanında olmak her şeye bedel, hangi şartlarda yaşadığımızın zerrece önemi yok. Birlikteliğimizden aldığımız keyfi arttırmak için, böylesine iddialı yerlerde bulunmamız gerekmiyor ama. Bunca israf, bunca abartı rahatsız ediyor beni. Sözün kısası, tatil-lüks anlayışı bana çok uzak bi tanem…” /sf:191

“olmazdı! Bana çocuk vermen için evlenmedim seninle. Aşık olduğum için, sevdiğim için evlendim. Öncesinde konuşsaydık ve sen olumsuz yanıt verseydin bana, hiçbir şey değişmezdi. Beraberlikleri şartlarla sınırlamak, benim gözümde aşka yapılacak en büyük hakarettir.” /sf:196

“yitirdiğimin ve yalnızlığımın acısıyla tek başıma kavrulmalıyım ki gerçeklerle yüzleşebileyim. Aksi halde, sürüp gider sürünüşüm. Sizin desteğinizle ayağa kalkarsam eğer, sizden sonra yeniden tökezlerim.” /sf:266

Grup halinde bir yerlere gitmek ya da farklı ortamlarda birileriyle beraber olmak, ortak zevkleri, istekleri, keyifleri paylaşmayı gerektirir. /sf:286

Canının bir parçasını, en değerli varlıklarından birini beklenmedik bir anda yitiriverince; yitirilenin geride bıraktığı karanlık boşluğun içine düşüveriyor insan. Karanlıklar dağılmaya başlayınca, yitirdiğinin boş kalan yerini tümüyle dolduramasa da, çevresinde oraya oturabilecek birilerinin olduğunu fark ediyor. /sf:373

4 yorum:

  1. bunu anneme aldım okudu.
    bi daha üzünçlü kitap alma bana dedi.
    :)

    sen biraz geriden izliyon galiba kitapları.
    :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @ Deep ! çok ağlamıştır o yüzden kızmıştır. :)
      kitaplıktan seçiyorum işte. ne denk gelirse.. :)

      Sil
  2. Canan Tan'ın Piraye'sini okudum sadece.Güzeldi filan ama -benim fikrim tabi ki TV dizileri gibi geliyor bana-
    belki de beim şımarıklığım ve ukalalığım ,mazur gör lütfen beni,bir zamanlar bu tarza da yatkındım ben,
    Shirin,
    senin en çok şu kitaplarla ilgili altını çizdiğin cümleleri seviyorum ve seni takdir ediyorum,
    ben bu konuda üşengecin tekiyim ;)

    YanıtlaSil
  3. @Şükran ! çok ilgimi çeken, bir şekilde beni etkileyen sözler altını çizdiklerim. bu blog sayesinde derlenip toplanmış oluyorlar. daha sonra tekrar rahatça okunabilir oluyor.
    farklı zamanlarda farklı ruh halleri, farklı zevkleri olabiliyor insanın. ben de senin tersine bir zamanlar bu tarzlar hiç ilgimi çekmezdi.:) şimdi çok etkileyici geliyor.. belki biraz da yaşla ilgilidir.. :) yaşlanıyorum herhalde.. :)

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız için Teşekkürler. .