13 Temmuz 2019 Cumartesi

Heba – HASAN ALİ TOPTAŞ


Başlarda pek sarmadı. Hatta okurken bir ara, bu, öykü mü roman mı diye önüne arkasına baktım. Gönülsüz okuyordum. Ama ortalardan sonra, özellikle ‘sınır’da ve sonra kitabı elimden bırakamadım. Öyle bir hüzünlendim, kederlendim, düşüncelere daldım ki.
Heba. Kelimenin kendisi bile tek başına hüzün verici. Hiçbir işe yaramadan yok olmak, boşa gitmek.
Heba olan bir yaşam. Heba olan Ziya’nın yaşamı. Çocukluğu, gençliği, erkekliği, yetişkinliği ziyan olan bir adam. Heba olan yaşamlarımız. temel değerleri ikiyüzlülük, yalancılık, sahtekarlık olan insanlar arasında yaşamak zorunda kalmak ne talihsizlik.
Bu toplum/ülke/devlet, insanları, insanların yaşamlarını nasıl da heba ediyor. Bu ülkede erkek olmak ta pek kolay değil işte. Cehalete, kötülüğe dayalı sistem/kültür/toplum sadece kadınları ezmiyor, erkekleri de heba ediyor.  
Şehirler ne kadar kirli/kötü olursa olsun, köylerden daha kirli değil, daha kötü değil. Şehirde hiç olmasa tek başına bir birey olarak bir nebze yaşayabilirsin. Ama köyde asla. Farklı olamazsın. Yalnız bir birey olamazsın. Hayatı cehenneme çevirirler sana.
Hasan Ali Toptaş. Hakkında çok olumlu değerlendirmeler duyduğum bir yazardı. Ama okumamıştım hiç. Tanışmış oldum. İyi ki okumuşum. Çok etkilendim. Yüreğine sağlık.

Ziya
Kenan
Binnaz Hanım
Kenan’ın köyü –Yazıköy
Silvan Jandarma
Suriye sınırı -Ceylanpınar

Kitaptan ;


İnsanın içini acıtan esmer bir sesle, asker ağam yoğurt ister misin, asker ağam yoğurt ister misin diye sorup duruyorlardı bu çocuklar.” / Sf : 206  (Silvan da)
 “Gördüğü hatalar yüzünden değil de, bu teğmen insanlara, insanlara neden dayak attığını anlamak için dayak atıyordu sanki.”/ Sf: 211
 “…kuralsızlığı örtmek için kurallardan daha kalın bir örtü bulamazsınız, hayatınız boyunca işte şimdi yaptığımız gibi yapacaksınız, yoksa toplum denen çok kıçlı ve çok başlı gardiyan canınızı fena yakar.” / Sf: 213
Komşu bölüğün bir komutanı var. Lakabı Kepuçuran. Aklına estiğinde hemen tabancasına davranıyor, gözüne kestirdiği askerin on beş yirmi adım uzağında duruyor ve ona kepinin siperini yukarı kaldırmasını emrediyor. Tahmin edeceğin gibi, sonra da tabancasını doğrultup tek kurşunla askerin başındaki kepi havaya uçuruyor. . Üstelik, zevkten dört köşe oluyorda sinir bozucu bir şekilde hakır hakır gülüyor. Sadece gülse amenna, aynı zamanda tabancasını sağa sola çevirip namlunun ucuna bile bakmadan gelişigüzel ateş etmeye başlıyor. / Sf: 216
İki kelle alınmış. (iki kaçakçı vurulmuş) Kelle alındığında da, bu başarıyı kutlamak için birkaç komutan bir araya gelip rakı içerler. Adetten midir bilemiyorum ama her defasında yapılır bu. Tabii, kelleyi hangi komutan almışsa ötekileri o davet eder. / sf: 217
 “Bu arada dikkat ettin mi bilmiyorum, teğmen öküz, bugün dayak atan komutan da hayvan diye bağırdı bana. Karargahtaki subay da it dedi. Bu fukaralar insanı yüce, hayvanı da aşağılık bir şey sanıyorlar.” / Sf: 223
Ziya kahırlı bir sesle; devasa bir değirmen, sivrisinek vızıltıları, bit kımıltıları ve silah sesleri eşliğinde dönüyor, dönerken de başında kepi mi var, poşusu mu var demeden insanları gürül gürül öğütüp duruyor işte. /sf:236
“Banyosu ve tuvaleti olamayan bu uyduruk binaları buraya diken ve bizi badem ağacına astığımız aynada traş olmaya mahkûm eden yarım akıllı heriflere de ben ne diyeyim bilmem ki? Müstahak mıyız bu sefaleti yaşamaya ha? Ayrıca, on üç aydır buradayım, bölükteki bütün karakollarda görev yaptım ve herkesle tanıştım ama bir tek zengin çocuğu görmedim ben, kitap çarpsın görmedim; gören bir Allah’ın kulu varsa, çıksın söylesin.”/ Sf: 247
 “Kitaba göre üç kere dur ihtarında bulunmak ve ancak ateş açılırsa karşılık vermek icap eder ama sen buna kulak asma hiç, burada kitapların sözü geçmez.” /Sf: 253

4 yorum:

  1. Merak ettim bu kitabı. Keyifli okumalar :)

    YanıtlaSil
  2. Blogunuz sade ve şık,yararlı bilgiler barındırıyor.Takip ettim sizi de beklerim. https://dizifilmkitaptavsiye.blogspot.com/

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız için Teşekkürler. .