10 Ocak 2014 Cuma

Korku Kültürü Doğan Cüceloğlu


Sevgili Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarının çoğunu yıllar önce peş peşe okumuştum. Cüceloğlu kitapları, zihniyet ve düşünce dünyamın şekillenmesinde, farkındalık gelişimimde çok önemli köşe taşları oldu. Özellikle “Savaşçı” kitabı çok etkilemişti beni. Daha özgür bir birey olma yolunda çok yararını hissettim. Sevgili Doğan hocaya sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bazen olumsuz düşüncelere kapıldığım zamanlar da oldu. Farkındalık gelişimi insanı daha özgür bir birey yapıyor ama daha mutlu bir birey yapıyor mu çok emin değilim doğrusu. Bazen keşke hiç kitap okumasaydım, farkındalığım gelişmeseydi daha mutlu olurdum diye düşündüğüm zamanlar oldu. İçine doğduğun aile, akraba, çevrenin büyük çoğunluğu kalıplayan korku kültürü değerlerine göre yaşarken sen de doğal olarak onlarla uyum içinde yaşıyorsun. Zamanla farkındalık gelişince bu değerler artık anlamsız gelmeye başlıyor ve bu kalıplayan korku kültürü ile uyumsuzlaşmaya başlıyorsun. Ondan sonra olan oluyor. Anne baba, yakınların üzüntüleri kızgınlıkları oluşuyor. Bu da sana mutsuzluk keyifsizlik olarak dönüyor. Böyle bir farkındalığı gelişmeyen pek çok akrabam anne babasıyla, toplumun geleneksel kültürü ile uyum içinde yaşadıklarından benden daha mutlu ve huzur içinde yaşıyorlar. Bazan böyle düşünceler gelse bile çoğunlukla böyle düşünmüyorum tabi. J
Varoluşunu gerçekleştirmek muhteşem bir şey.

Çocuk büyüten her anne baba, çocukları eğiten her öğretmen, varoluş ve farkındalığını geliştirmek isteyen her insanın mutlaka okuması gereken çok önemli bir yazar, düşünür, aydın olarak düşünüyorum sevgili Doğan Cüceloğlu'nu.

Doğan hoca, Amerika dan gelen oğlu Timur ve sanal öğretmen arkadaşı Arif’ le birlikte bir Türkiye seyahatine çıkıyorlar. Sohbet tarzında yaptıkları konuşmalarla “niçin mış gibi yaşıyoruz” sorusuna yanıt arıyorlar.
Kalıplayan korku kültürü - Geliştiren saygı kültürü
Çocuğun varoluşuyla, doğasıyla ilgilenmeyen bir korku kültürü içinde büyümek.
Çocuğun varoluşuyla, canıyla, özüyle, doğasıyla ilgilenen bir saygı kültürü içinde büyümek.

Bu iki kültürün özelliklerini, farklarını o kadar güzel sade bir dille anlatıyor ki Doğan hoca. Gerçek aydın böyle olur diye düşünüyorum. Bilimde felsefede çok yüksek seviyelerde olsan bile insanların anlayabileceği sade bir dile dönüştürebilmek çok önemli. Aksi halde bilim ve felsefenin insanları geliştirme yönünde pek bir yararı olmaz diye düşünüyorum.
Altı çizilenler :

Bir insanın anavatanı çocukluğudur; çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. O nedenle, bir anne ve babanın en temel görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamalarına olanak yaratmaktır. /sf: 86
Sevginin tanımında dikkate alınacak iki koşul vardır : 1.İnsanı olduğu gibi kabul etmek, 2.Olduğu gibi kabul ettiği bu insanın mutlu olmasını istemek.

Gönlünün muradını keşfederek, kendi istediği alanda gelişerek bir şeyler yapma, istediği alanda başarılı adımlar atma, insan mutluluğunun çok temel bir koşuludur. /sf:165
Üniversite, yalnız meslek adamı yetiştiren bir meslek yüksekokulu değildir. Profesyonel meslek insanı yetiştirmenin yanı sıra demokratik özgür bir toplumun geleceği için aydın insan yetiştirmekle de görevlidir. /sf:177

Hayır, bu benim yaşamım değildi; ben bunda yoktum. Benden beklendiği gibi yaşadım.    …… ben benden beklenenleri yaptım. Şimdi ölüyorum. Ya da, evet, bu benim yaşamımdı. Onu tribünlerden seyretmedim, sahadaydım. Hata yaptım, öğrendim. Sevdim, sevildim, mutlu oldum; acı çektim. Yenildim, zayıf yönlerimi görmek zor geldi, mücadele ederek başarı kazanmak coşku verdi. Kendi ayaklarımın üstünde yürüdüm ve bu yolculuk gerçekti, benim yolculuğumdu. Bu yolculukta ben vardım.
Yaşam başarısı, “bu benim yaşamım” diyebilmektir ve okul başarısı, meslek başarısı, evlilik başarısı, anlamını yaşam başarısı şemsiyesi altında bulur. İşte Coşkun’un anababası (Geliştiren anne baba) çocuklarının yaşam başarısını hedefler, temel niyetleri budur. . /sf:204

Kalıplayan korku kültüründe standart bir “insan” yoktur, “güçlü insan” ve “güçsüz insan” vardır.

Güçsüz, “ben değersizim, birinin beni yönetmesi gerekir, ben acizim, elimden iş gelmez” derken güçlü, “en değerli benim, benden daha değerli hiç kimse yok,” diye düşünür.
Güçsüz, “güçlüye itaat etmeliyim, itaat en büyük erdemdir,” derken, güçlü, “güçlüye emretmeliyim, güçsüzü yönetmeliyim, istediğimi yaparım, kimseye danışmaya, sormaya gerek duymam,” diye düşünür. /sf:207

Olgun insanın en belirgin özelliği olan “sakinlik”, “huzur”, dinginlik”, onun kendiyle barışık olmasından kaynaklanır. Kendiyle barışık olan, iç dünyasının gerçekliğini kabul etmiş insandır. /sf:217
Sürekli eleştirilen ve kendini ifade etmesine izin verilmeyen bir çocuk kendini değersiz, güçsüz ve ezik hissedecektir. Kendini neden değersiz, güçsüz ve ezik hissettiğini bilemeyecektir. /sf:219

İnsan yaşamını bir arabaya benzetiyorum. Korku kültüründe insanın kendi arabasının direksiyonuna geçmesine izin verilmiyor, anladığım kadarıyla. Saygı kültüründe direksiyonda hep kişinin kendisi var, ona arabasını nasıl kullanacağı öğretiliyor. /sf:282
Korku kültürü içinde yetişen kişi, birey olarak gelişememiş, kendine ait düşünceleri olmayan, içine kalıplandığı doğmaları tek gerçek olarak kabul etmiş, doğmatik, katı bir insan olur. Öfkeli ve kederli insanlar, korku kültürünün içinde yetişmiştir.

Saygı kültürü içinde yetişen kişi ise birey olarak gelişmiş, kendine ait düşünceleri olan, bilimsel düşünceyle verilere yaklaşan ve verilerin izin verdiği kadar konuşan dürüst biri olur. /sf:322
Korku kültürünün anlamlı yaşamı’ korkulacak kişiyi, otoriteyi memnun etmek üzerine kurgulanmıştır. Saygı kültürünün anlamlı yaşamı’ ise insanın kendi özünü mutlu etmek üzerine kurgulanmıştır.

Kendi özünü mutlu etmeyi beceremeyen insanlardan mutlu bir toplum oluşamaz. /sf:324
Bir toplumda "korku kültürü" egemense insan, insan olma sürecini tamamlayamaz. "İnsanmış gibi" görünür, ama gerçek insan olamamıştır.
Bir toplumda "saygı kültürü" egemense insan, insan olma sürecini tamamlayabilir. İnsanmış gibi görünür ve gerçekten insandır ve insan gibi düşünür, duyar ve davranır.
Gerçek insan olma sürecini tamamlayamamış insanlar mış gibi yaşarlar.
Korku kültüründe yaşayanların temel sorunu şudur: insanlar, mış gibi yaşadıklarının farkında değildirler. Mış gibi yaşayanlar çoğunlukta olduğu için mış gibi yaşamak o toplumda normal yaşam tarzı olur. / http://www.dogancuceloglu.com/kitaplar/427-korku-kulturu

4 yorum:

Güzel yorumlarınız için Teşekkürler. .