28 Şubat 2024 Çarşamba

Homo Deus – Yarının Kısa Bir Tarihi - Yuval Noah Harari

 
Sapiens’in devamı niteliğinde. Bu kitap ta Sapiens gibi çok iyi bir kitap. 

Sarsıcı,  düşündürücü ve etkileyici. 

Harari, Sapiens’te insan türünün 70 bin yıl öncesinden başlayıp bugüne dek süren tarihini anlatıyor. Bu kitapta ise insan türünün geleceği üzerine öngörülerde bulunuyor. 

‘Tanrı insan’ olmaya doğru giden bir tür. Ancak çok az insan bu kata çıkabilecek. Yapay zeka, algoritmalar, bilgisayar teknolojilerini kullanan kimi insanlar tanrı katına çıkarken, milyarlarca diğer insanlar ise çöp düzeyine inebilecek. Hiçbir işe yaramayacaklar. Sadece eğitimsiz insanlar değil, eğitimli iyi mesleklere sahip insanlar bile bu düzeye düşebilecek. Doktorlar, avukatlar, mühendisler, öğretmenler gibi pek çok insanın yaptığı işleri, meslekleri algoritmalar çok daha kolay ve daha iyi bir şekilde yürütebilecek. 

İnsanlar arasında şimdiye kadar yaşanan eşitsizlikten çok daha korkunç boyutlarda bir eşitsizlik yaşanabilecek. Ki bu çok korkunç bir şey. 

Sömürü ve eşitsizliğin gittikçe azalmasını yok olmasını umut ederken çok daha büyük, eşitsiz bir dünya bizi bekliyor olabilir. Kapitalistler, patronlar, kar etmek için işçilere, çalışanlara ihtiyaç duyuyorlardı, halen duyuyorlar. Bu yeni dünyada ise pek çok mesleğe, o mesleklerde çalışan insanların varlığına bile ihtiyaçları kalmayacak. Ürkütücü bir distopya.

Altı Çizilenler ;

Sayfa 27 : Bununla beraber hammaddeye dayalı küresel ekonomi modeli de bilgi ekonomisine dönüşüyor. Önceden altın madenleri, buğday tarlaları ve petrol kuyuları gibi maddi malvarlıkları temel zenginlik kaynaklarıyken, bugün en büyük zenginlik kaynağı bilgi haline geldi.

Bilgi en önemli iktisadi kaynak haline geldikçe savaşların karlılığı da azaldı; ve savaşlar, hala eski usul hammadde ekonomileriyle yürüyen Ortadoğu ve Orta Afrika gibi belirli bölgelerle sınırlanmaya başladı.

Sayfa 59 : Tarih boyunca tanrıların her şeye muktedir olmaktan çok, canlı varlıklar tasarlamak ve yaratmak, kendi bedenlerini değiştirmek, çevreyi ve havayı kontrol etmek, uzaktan iletişime geçebilmek ve zihin okumak, yüksek hızlarda seyahat etmek ve tabii ki ölümden kaçarak sonsuza kadar yaşamak gibi belirli süpergüçlere sahip olduğuna inanılırdı. İnsanlar da tüm bu kabiliyetlere, hatta daha fazlasına sahip olmanın peşinde.

Sayfa 163 : İnsanlar nasıl bir dünya yarattı?, kontrol etmenin ötesinde insanlar kendi anlamlandırdıkları dünyaya nasıl inanmaya başladılar?, İnsan türüne tapmanın ideolojisi olan Hümanizm nasıl gelmiş geçmiş en önemli din haline geldi?

Sayfa 291 : İnsanlar dünyayı yönetmeye ve anlamlandırmaya devam edebilir mi?, Biyoteknoloji ve Yapay Zeka Hümanizmi nasıl tehdit ediyor?, İnsan türünü kim devralacak, hümanizmin yerine hangi yeni din geçecek?

Terör özünde bir gösteridir. Teröristler korkutucu bir şiddet gösterisi düzenleyip hayal gücümüzü ele geçirerek ortaçağ misali bir keşmekeşe düştüğümüze inandırırlar bizi. Akabinde devletler bu terör tiyatrosuna bir güvenlik gösterisiyle tepki verme zorunluluğu duyar ve yabancı bir ülkeyi işgal etmek ya da tüm bir halka zulmetmek gibi muazzam güç gösterileri düzenler. Bu aşırı tepki, çoğu zaman bizim güvenliğimizi teröristlerden daha fazla tehlikeye atar.

2010’da tüm dünyada obezite ve obeziteye bağlı hastalıklar toplamda 3 milyon insanın ölümüne neden olurken, terör birçoğu gelişmekte olan ülkelerdeki 7697 kişinin canına mâl olmuştur. Sıradan bir ABD vatandaşı ya da Avrupalı için Coca-Cola, El-Kaide’den çok daha ciddi bir tehdit

Bakteri ve virüsleri yenmemizi sağlayan biyoteknoloji, aynı zamanda bizzat insanların kendisini eşi benzeri görülmemiş bir tehdide dönüştürüyor. Doktorların hızla teşhis koyup yeni hastalıklara tedavi önermesini sağlayan araçlar, orduların ve teröristlerin daha korkunç, kıyamet alameti gibi hastalıklar yaratmasına da imkan sağlıyor, öyle ki insan türünü gelecekte tehlikeye atacak büyük salgınların, acımasız bir ideolojinin takipçisi insanların bizzat kendi elinden çıkması işten bile değil. İnsan evladının doğal salgınlar karşısında çaresiz kaldığı çağ, muhtemelen sona erdi. Ne var ki o günleri mumla arayabiliriz.

Bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar bizi bizden daha iyi bilecek duruma geldiğinde toplum, siyaset ve gündelik hayat ne olacak, neye benzeyecek?

Dataizm Homo sapiens’i, Homo sapiens’in diğer hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor.

Kim olduğunu mu bilmek istiyorsun? diye sorar Dataizm. O zaman dağ tepe dolaşmayı bırak. DNA dizilimini analiz ettirdin mi? Hayır mı? Daha ne bekliyorsun? Hemen git ve yaptır.

Hümanizm, Duygularınıza kulak verin! diye buyuruyordu, Dataizm ise Algoritmaları dinleyin! diye emrediyor.

Bacağını kaybeden sakat bir asker, Bacağımı kendisinden başka kimseye hizmet etmeyen siyasetçilere inanacak kadar aptal olduğum için kaybettim, diye itiraf edeceğine, İtalyan ulusunun bekası için kendimi feda ettim, diyerek kendini telkin etmeyi tercih eder. Istıraba anlam verdiği için bir fanteziyle yaşamak gerçeklikten çok daha kolaydır. Rahipler bu yöntemi binlerce yıl önce keşfetmiştir. Birçok dini törenin ve buyruğun altında da aynı mantık yatmaktadır. İnsanları tanrılar ve uluslar gibi hayali oluşumlara inandırmak istiyorsanız kıymetli bir şeyler feda etmelerini sağlamanız gerekir. Bu fedakarlık ne kadar acı verirse hayali oluşumun varlığı da o denli inandırıcı olur. Roma tanrısı Jüpiter’e bir Boğa kurban eden yoksul bir köylü, Jüpiterin varlığına iyice kani olur, aksi taktirde bu aptallığına nasıl bir açıklama getirebilir? Sonrasında boğalarını kurban etmeye devam eder ki önceki tüm hayvanlarını boşa öldürdüğünü itiraf etmek zorunda kalmasın. Çok az insanın bunu itiraf edebilecek yüreği vardır.

Bir varlığın kurgusal olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz? oldukça basittir aslında; "acı çekiyor mu?" diye sorun yeter. İnsanlar Zeus'un tapınaklarını yaktığında Zeus acı çekmez. Euro değer kaybettiğinde euro kederlenmez. Bankalar battığında banka mağdur olmaz. Bir devlet savaşta kaybettiğinde devlet ıstırap çekmez. Bankalar ve devletler metaforlardan ibarettir. Fakat savaşta yaralanan bir askerin acısı gerçektir. Yiyecek tek lokması olmayan yoksul bir köylü gerçekten eziyet çeker. Annesinden ayrılan yeni doğmuş bir buzağı gerçekten ıstırap duyar. Gerçeklik budur.

Yapay zeka artık insan zekasını geçmeye hazır. Bizi sınırlayacak ve anlamlandıracak hiçbir tanrıya ihtiyacımız yok artık.

Henüz Sanayi Devrimi’ni bile yakalayamamış İslam ülkelerinin genetik mühendisliği ve yapay zeka hakkında söyleyecek pek bir sözü olmamasına şaşırmamak gerekiyor.

Yüzyıl önce zamanın ruhunu yakalayabilen Sosyalizm, sonrasında yeni teknolojilere ayak uyduramadı. Leonid Brejnev ve Fidel Castro, Marx ve Lenin’in buhar makineleri çağında ürettikleri fikirlere tutunmayı sürdürerek bilgisayarların ve biyoteknolojinin gücünü kavrayamadılar.

21. yüzyılın başında ilerleme treni bir kez daha perondan ayrılmak üzere. Bu belki de Homo sapiens isimli perondan yapılacak son sefer olacak ve treni kaçıranların ikinci bir şansı olmayacak. Trende bir yeriniz olsun istiyorsanız bu yüzyılın teknolojisini, özellikle de biyoteknolojiyi ve bilgisayar algoritmalarının gücünü kavrayabilmeniz gerekiyor.

Çağ atlatan bu ilerlemeleri anlamak istiyorsanız antik metinleri ezberleyip tartışmak yerine bilimsel makaleleri okumaya zaman ayırma ve laboratuvar deneyleri yapmak zorundayız.

Rahipler, hahamlar ve imamlar 20. yüzyılda antibiyotikler, bilgisayarlar ve feminizmle aynı kefeye konulabilecek ne buldular.

4 yorum:

  1. Bu Harari"yi sevmiyorum:p

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Narda : :) benim de pek bir sempatim yok. ama kitapları fena değil. sıradışı, sarsıcı, düşündürücü..

      Sil
  2. Kitap çok ilgi çekici duruyor. Sizin yorumunuzda da çok yerinde tespitler var. Ne yazık ki en özellikle İslam Ülkelerinin ve Türkiye'mizin o treni çoktan kaçırdıklarını düşünüyorum.

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız için Teşekkürler. .